Sanılanın aksine, Türkiye ve Kıbrıs Türkleri’nin ilişkisi hiçbir zaman toz pembe olmadı.

kovboylar

1974′teki ‘mutlu’ büyük kırılma ile tarihin dışında askıya, beklemeye alınan kuzey Kıbrıs’ta da çark dönüyor, devran değişiyor… ’50′li yılların komikleri, ’80′lerin muteberleri, şimdilerin ise müphemleri…

’50′li yıllarda, Türkiye’den Kıbrıs’a gelen kültür-sanat heyetlerinin turnelerinde, ziyaretlerinde tanış olunan Türkiye Türkçesi, çoluk çocuğun aile meclisini gülmekten kırıp geçiren eğlendirici taklit malzemeleri idi. Türkiyeli gibi konuşarak ahaliyi güldüren ’50′lerin çocukları 60′lı yaşlarına gelene dek Türkiye ve Türkiyelilik ile ilişkileri epey değişti.

Konuşma dilindeki farklılığın keşfi Kıbrıslı Türkler için, Türklük kategorisinin bütüncül bir şey olmaktan ziyade, kendileri gibi konuşanları da içeren ‘başka bir şey’ olduğunu ortaya çıkardı.

Dil, farklılıkların açığa çıkıp somutlaştığı ilk unsur oldu. Vurgular, kelimeler, aksan… Gündelik hayatın sıradan işleri, hem Türkiye’nin hem Kıbrıs’ın başına işler açtı!

1960′lı yıllardan itibaren Lefkoşa’daki TC Büyükelçiliği’ni taşa tutup “Sabrımız kalmadı, geleceksen gel artık, kurtar bizi” diyen nesillerden, 2000 yılında “Türkiye! Ne paranı, ne memurunu istiyoruz” diyen nesillere doğru aktı zaman.

Sakaldan, yosuna…
Kıbrıslı Türkler’in Türkiyeli olma halini bir sorun olarak tarif ediyor oluşlarının sırrı nerede?

‘Garasakal’ kelimesi, ’50′li yılların sonunda, Türkiye’den Kıbrıs’a Türk Mukavemet Teşkilatı’nı örgütlemek üzere banka müdürü, müfettiş gibi ‘sivil görev’le gelen subayları için kullanılmaya başlandı.

Kıbrıs’ta gerginlik tırmandıkça, tansiyon yükseldikçe garasakallık kıymete bindi. Taa ki 1975′e kadar…

Kıbrıslı Türkler, 1974 sonrası toprak-iş-aş vaadiyle Kıbrıs’ın kuzeyine, kazanılmış topraklara gönderilen TC’nin dal budak salma politikasının mazlumlarını, ekseriyetle Doğulu Türkler’in kültürel farklılıklarını, kılık kıyafetlerini, konuşmalarını, yeme-içme alışkanlıklarını racona ters buldu. Kendilerini medeni, onları cahil diye tarif etmeye başladı. Değil mi ki ‘ak sakal’ bilgeliği tarif eder; e o zaman ‘kara sakal’ da cehaleti, gayrı medeniliği anlatır oldu.

Hayat devam ediyor… Kıbrıslı Türkler, Türkiyeli Türkler ile izdivaç yapıyor, hemhal oluyor. Son rakamlar 10 binden fazla izdivaç olduğunu söylüyor. Her aile, ya bir ‘garasakal gelin’ ya da bir ‘garasakal damat’ sahibi.

Bu sahiplik “Sözüm meclisten dışarı”, “Sen ayrı, sana demiyorum ama”, “Keşke hepsi senin gibi olsa ama” diye başlayan köşeli paranteze alınan cümlelerle başlayan yakınmaları gündeme getirdi.

Özellikle Güney Doğu’dan, Hatay’dan kaçak işçi olarak Kıbrıs’ın kuzeyindeki gettolarda yaşam mücadelesi veren insanlar günah keçisi oldu. Artık ‘garasakal’ olmayı aştı Kıbrıslı Türkler’in nazarında Türkiyelilik; daha da feci bir şey oldu: Gaco, fica… Hani şu denizde ayağınıza yapışan ince kahverengi şerit yosunlar var ya, bir türlü kurtulamadığınız; onlar fica…

(Yazının buraya kadar olan kısmı “İşin Sırrı Sakalda” başlığıyla 14 Nisan 2004’te Milliyet’te yayınlandı. Bundan sonrası tazecik yazıldı.)

İki yüzlülük ve sonuçları
Zaman boşuna yaşayan bir deneyim olmadığından, yeni kelimeler de türetildi Türkiyeliler için. Son öğrendiklerimden biri “Amerikalılar”!

Kıbrıslı Türkler’in kendi aralarında Türkiyeliler için kullandığı bu tabir, Amerika deyince Teksas’ın akla geliyor olmaya başlamasındandır büyük bir ihtimal. Adi suç haberlerine sık sık “Teksas olduk!” başlık ve ara başlıkları ata ata tuttu bu tabir.

İşin dramatik tarafı, “insan” dediği zaman ağzından bir daha “insan” çıkan, soyalist, devrimci, solcu camiada Türkiyelilik alerjisinin yaygın bir hastalık olması.

“Sizi biz kurtardık”, “biz gelmeseydik…” dangalaklıkları tüm bunları kışkırtıyor, doğrudur. Kıbrıslı Türkleri yok saymak, hiç saymak, hafife almak, aşağılamak resmi düzeyde de örnekleri alenen görüldüğünden ayrıntısına girmeye gerek yok. O da onların terbiyesizliği çünkü…

Kıbrıslı Türkler olarak, kimliğimiz ve aidiyetimizle ilgili aşağılayıcı yaklaşımlara gösterdiğimiz tepkinin milyonda birini, Türkiyelilik  kimliğini etiketlemek için kullandığımız kelimeler, aşağılayıcı yaklaşımlar ve taktığımız lakaplara ilgili olarak gösterdiğimiz vakit, bazı şeyler için yüzümüz olacak.

Mesela, “Kıbrıslı Türkler tembeldir” denildiğinde cevabını yapıştırmaya yüzümüz olacak…

Mesela, “Beslemesiniz” dendiği zaman cevabını yapıştırmaya yüzümüz olacak…

Mesela, “Bizi siz kurtardık, bizimsiniz” denildiği zaman cevabını yapıştırmaya yüzümüz olacak…

Mesela, “Çok zenginsiniz” denildiği zaman cevabını yapıştırmaya yüzümüz olacak…

İşin dramatik tarafı, yüzüne başka arkadan başka ikiyüzlülüğü, bir süre sonra bağımlılık yapıyor. Ne oluyor biliyor musunuz?

İnsanlar ve toplumlar iki yüzlü davrana davrana, sonunda kendi kendimize de iki yüzlü davranmaya başlarlar.

Şöyle ki:

“Kıbrıslı Türkler’in tembel olduğuna” inanan Kıbrıslı Türkler her geçen gün çoğalmaktadır.

Türkiye’den gelen hibe ve kredilerle yaşadığını zannettiğinden, “besleme” olduğuna inanan Kıbrıslı Türkler her geçen gün çoğalmaktadır.

Hem besleme hem tembel olduğumuza ikna olanlar, hiçbir işin üstesinden gelip, hiçbir başarıya imza atamayacağımızdan “her şeyi özelleştirip kurtulmamız gerektiğini” savunan Kıbrıslı Türkler her geçen gün çoğalmaktadır.

Kendilerini Türkiye’nin askeri müdahalesinin kurtardığına, 11 yıl boyunca Kıbrıslı Türkler’in hiçbir direniş göstermeyip, hiçbir varoluş çabasına girişmediğini zanneden “Türkiye’ye can borcumuz olduğumuzu” sanmaya başlayan Kıbrıslı Türkler her geçen gün çoğalmaktadır.

Ülkede hiç yoksul olmadığını düşünerek, hepimizin “çok zengin olduğumuza” inanan Kıbrıslı Türkler her geçen gün çoğalmaktadır.

Cevabını iki yüzlülüğünüz nedeniyle hakkıyla veremeyeceğiniz ithamlar, sizi öyle olduğunuza ikna eder.

Böyle devam ederse, Kıbrıslı Türkler olarak bir gün kendi kendilerine de “Amerikalı Garasakal Fica Gacosu” deyip hidayete ereceğiz vesselam…