Televizyon, radyo ve gazetede biraz görünür oldum olalı, “hoca ilk seçimde aday mısın” soruları doğrudan ve dolaylı geliyor.

Sorular geldikçe, kendimi fasulye gibi nimetten sanma riski hızla yükseliyor.

Hani bir laf vardır “Tanrı bile goftan alır” diye, gidişatımdan çok endişeliyim.

Çok dua edip yakarınca, dualar yerine gelir ya, ya da kırk defa söylersen olur inancındaki misali, Tanrıya bile cazip gelebilen “gof” o manada… Yüce yaratanı bile gaza getirdiği söylenen goftan etkilenmemek lüksü, benim gibi bir sıradan kula nasip olur mu? Gidişattan çok endişeliyim çoook…

Mehmet Ekin Vaiz, velev ki başbakan olsam, 6 ay gibi kısa bir sürede beni rezil rüsva edebilme potansiyeli olduğunu söylediğinde hissetmiştim durumu zaten. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz çünkü. Bir bildiği var ki böyle konuştu MEV! Boşa çene yoran adamlardan değil… Benden beter çok ciddi meselelerle iştigal edişi bu düşüncemin pekişmesine neden olan en büyük etkendir. Salondaki geniş koltuğun rahatına gömülüp derin düşüncelere daldım…

Ardından çeşitli vesilelerle davet aldığım televizyon programlarında gerek izleyiciler, gerek sunucular kâh yayın arasında kâh yayın sonrasında, bu vekil adaylığı ihtimalini gündeme getirerek ağzımı yoklamaya başladı.

Hatta izleyiciler SMS vesilesiyle benzer sorular yöneltmeye başladılar. Şükür ki PARTY TIME esnasında böyle bir soruya maruz kalmadım. Yoksa o derin analizler üreten format içinde sıkışıp kalmış halimle ne diyebilirdim? Perişan olurdum perişan!

Neden olmasın?
Bu kadar yoğun soru nedeniyle, “halk istiyor” deyip aday olsam, kim ne diyebilirdi? Ya da “taban böyle istiyor” diye aday olsam mesela…

İşte benim sıkıntım tam da bu: Hangi partiden aday olabilecektim? Bağımsız adaylık aklımdan hiç geçmedi çünkü. Bir duruş sergilemek yerine bir duruşun parçası olmak daha işime gelen bir durum: Yapılmışı, hazırı varken ne uğraşacaktım?

Bakın, ufak ufak düşünmeye başladık vekil adaylığını şimdiden. Gofa gelmeye, kıvama girmeye başlamış olabilirim demek ki. Hay aksi!

Daha kararımı vermeme 400 kusur kelime var neyse ki.

Zaman zaman hayalini kurmadım desem yalan olur: Vekil Ali!

Yıllar önce Mustafa Akıncı düşünüp düşünmediğimi sorduğunda, hatta siyasete girme yaşımın geldiğini söylediğinde askerlik vazifemi henüz yapmamış olmam ciddi ciddi cankurtaranım olmuştu. Akıncı’nın yoklaması resmi bir teklife dönüşememişti.

Ardından bir resmi teklif de aldım Raşit Pertev beyefendiden. Kendilerine durumu izah edip mizacımın vekilliğe uygun olmadığımı söyleyip teşekkür etmiştim. Hatta bana böyle bir teklifle gelmelerinin ülke siyasetini iyi etüt edememelerinden kaynaklandığını da kibarca ifade etmiştim. Görüşmemizin hemen ardından partisini kapatıp bir başka partiden aday olmuşlardı kendileri de zaten.

Aradan yıllar yıllar geçti, şimdi tabanda, halkta ve medyada benzer bir gündem oluşuyor. Zamanın ruhu değiştikçe, tazyikin kaynağı da farklılaşıyor demek. Neyse, devam edelim.

Birkaç vesileyle ifade buyurmaya gayret ettim.

Vekil, mecliste yasa yapar, denetler. Ben ne anlarım yasa yapmaktan? Bırakın yasayı, gariban bir tüzük maddesi bile yazamam.

Vekil, oturumlara katılır gündem dışı ve gündemle ilgili konuşmalar yapar. Bugüne kadar yaptığım konuşmalar ve ilgilendiğim meseleler hep “gündem dışı”.

O yüce kürsüden kendi gündemimle ilgili meseleleri konuşmak için vekil mi olacağım? Halka bir fayda getirmez benim konuşmalarım. İşi mizaha, eleştiriye, espriye, iğnelemeye getiririm, kesin dayağı, hiç olmadı su bardağını yerim. Risk var! Göze alamam bunu. Hele kürsüden yaka paça indirilmeyi asla! Üstüm başım kırışır çünkü. Olmaz, izin veremem buna.

Vekil, açılışlara, kurdele kesim törenlerine, kutlamalara falan da katılır. Hiç sevmem. Kurdele kesmedim ömrü hayatımda. Ya bir yerimi keser, sakat kalırsam? Yapamam!

Vekil, transfer olur, parti değişir, pazarlık eder. Ne oynamasını ne izlemesini severim futbolun. Transfer sezonu ne zaman açılır, ne zaman kapanır bilmem. Alışverişte pazarlığı hiç beceremem. Alacağım şeye bakar, kafadan bir fiyat biçer, “ederi budur” derim. Tamamsa alır, değilse bırakırım. Pazarlık da huyum değil.

Vekil, başka ne yapar?

Düşünüyorum bulamıyorum. O zaman vekillik bana göre bir iş değil, racona ters!

Ama kapıyı kapatmak da istemiyorum hani. Fiyakalı bir durum vekillik. Hem adaylık sürecinde, hem kazanmanın ertesinde boy boy fotoğraflarlar, açıklamalar, haberler falan… Kim istemez? Bu tarafı cazip geliyor.

Şeytan şey derler, işin cazip gelen tarafını bir şekilde hallediyorum.

MEV dedi ya “velev ki başbakan Ali Bizden”, bu çok iyi olabilir. Düz direkt başbakan. Dışardan, PARTY TIME’dan transfer.

Slogan da hazır: Başbakan Bizden! Sıcak, samimi, sahici, çoğaltılmaya uygun.

Eğer bir gün halk ve taban çok ister, partiler hazır duruşlarını kullanmam konusunda ısrarcı olursa, vekil olmadan başbakan olmak isterim. Dışardan olunca pek bir sempatik, pek bir sevimli oluyor. İşime gelince partiye sırtımı dönerim, işime geldiğinde halka sırtımı dönerim. Gül gibi yaşayıp giderim.

Başarıdan başarıya koşar, yepyeni bir yüz olarak tarihe damgamı vururum!

Neyse ki uyanmışım; kan ter içinde, avcum fasulye dolu bir halde…