Bazen hakikate dokunabilmek, makul bir zamanın geçmesine bağlıdır. Hatta ilk andan itibaren deneyimlediğiniz, içinde yer aldığınız şeyler bile kendilerini size açık etmez, hakikati örter, yanılsamaları sahi zannetmeniz için örgütlü bir çalışma yürütür.
Düşüncelerin olgunlaşması, kıvama gelmesi için yaşanması gereken süreç malumunuz.

Bir buçuk yıldan bu yanadır memlekette zirziro gibi konuşan, karınca gibi çalışan, arı gibi üreten, zeytin gibi kök salan, makilikler gibi kıraç arazilerde bile yayılan güya bir sivil toplum hareketi var! Bak sen…

Hakikate dokunabilmem için gerekli makul zaman geçtiğinden, Toparlanıyoruz Hareketi’nin iç yüzünü, dış bağlantılarını ve kimin projesi olduğunu artık gönül rahatlığıyla deşifre edebilirim.

Kimse kusura bakmasın, bağımsız bir köşe yazarıyım ve hakikati okuyucularımla paylaşmamı kimse engelleyemez! Bir duruş, bir dokunuş, bir yazar yani, hem de çok fena yazar yeri geldiğinde!

Müthiş üçlü!
Burçak ile insan beyninin, insan aklının ve insan zekâsının temel ayrışma noktaları üzerine yürüttüğümüz derin tartışmalarda, beynin bir organ olduğunda mutabık kaldık. Lakin diğer ikisiyle ilgili henüz net bir mutabakata varamadık, araştırıp düşünerek tartışmaya devam ediyoruz. Kritik nokta şu ki, düşünüp tartışırken o organı kullanıyoruz ve yeni kavrayışları mümkün kılmamıza engel olabilir diye kendilerine karşı temkinliyiz!

Hakikate beyin aracılığıyla dokunmak mümkün değil, bunu da karara bağladık. Burçak diyor ki “beyin, kafanın içindeki kıvrımlı et parçası. Midemiz yemekleri o da düşünceleri öğütüyor olabilir”. Bana pek bir mantıklı geldi küçük kızın saptaması. Bu çalışmamda beynin düşünce öğüten bir organ olduğu temel kabulünden hareketle Toparlanıyoruz Hareketi’ni irdeleyeceğim.

Bu yöntem, hareketin başlangıcı itibarıyla en sık kullanılan metot oluşu hasebiyle geçerliliği zaten kanıtlandığından, çalışmanın kuramsal çerçevesi olarak kabul edilmiştir.

Ortak ret paydası!
Toparlanıyoruz Hareketi’nin sivil bir toplum inisiyatifi olduğu iddiası bugüne kadar çok farklı çevreler tarafından kabul görmemişti. Başlangıçta çok farklı çevrelerin reddiyeci ortak paydasına itibar etmemiş olmakla birlikte, şimdi bakıyorum da haklı olabilirler.

Neydi bu ortak reddiyenin paydası?

Özetle şöyle ifadeye gayret edeyim:
1. Bu memleketten bir şey çıkmaz.
2. Bu memleketin insanı kendi başına bir şeycik yapamaz.

Çok farklı çevreler, bu iki ana başlıktan mütevellit ortak paydalarından hareket ederek şu sonuçları üretmişlerdir:

  1. Toparlanıyoruz Hareketi bir “Saray Projesi”dir.
  2. Toparlanıyoruz Hareketi bir “Elçilik Projesi”dir.
  3. Toparlanıyoruz Hareketi bir “CIA Projesi”dir.
  4. Toparlanıyoruz Hareketi bir “AB Projesi”dir.
  5. Toparlanıyoruz Hareketi bir “İrsen Küçük Projesi”dir.
  6. Toparlanıyoruz Hareketi “Büyük Ortadoğu Projesi”nin bir parçasıdır.
  7. Toparlanıyoruz Hareketi bir “Türkiye Projesi”dir.
  8. Toparlanıyoruz hareketi bir “AKP Projesi”dir.

İki ortak paydadan hareketle varılan 8 sonuç, dayanaklarıyla son derece uyumlu, tutarlı, ilkeli ve nettir. Eğer “bizden bir şey olmaz gardaccığım” ile yola çıkarsanız, varabileceğiniz bir başka sonuç da olması mümkün değildir.

Hareketin tüm ifade ve eylemlerini, beyinlerini sadece bir düşünce öğütme organı olarak kullanarak  idrak eden çok çeşitli çevreler haksız mı peki? Maalesef haklılar… Hatta fazlaları yok eksikleri bile var!

Hareketin ilk günlerinden itibaren içinde yer alan bir gönüllücük olarak, bayram vesilesiyle kendi kendime ve harekete kendi dışımdan bakma şansını iyi değerlendirdim.

Çok farklı çevrelerin Toparlanıyoruz Hareketi ile ilgili olarak hareketin illa ki bir komplonun parçası olduğu iddialarını araştırdım.

En son Sonay Adem’in yaptığı değerlendirmeyi de okuyunca meseleyi çözdüm. Partisini tarihine ihanetle eleştiren kaybeden vekil ve aday, meseleyi Toparlanıyoruz Hareketi’ne bağlayıp bir “Karma Çetesi”nden söz etti. Hareketin Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun maşası olduğuna inandığını ifade buyurdular. Haklı olabilirlerdi. Bu meseleyi etraflıca araştırdım. Uluslararası bağlantılarımı da kullanarak çok önemli bulgulara ulaştım.

Toparlanıyoruz Hareketi, Eskimolar diye bildiğimiz İnuit Hakları ile doğrudan ilintili bir projedir.  Siyasi bakımdan üç ana gruba ayrılan İnuitler Alaska, Kanada ve Grönland’da yaşarlar. Eskimo sözcüğünün “çiğ et yiyen kişi” anlamına geldiğine inanıldığı için bu kelimenin kendilerini tanımlamak amacıyla kullanılmasını hakaret kabul ederler.

Şimdi gelelim Eskimolar ile Toparlanıyoruz Hareketi arasındaki gizli ilişkiye…

Üç farklı coğrafyada yaşayan 12 bin yıllık bir tarihleri olan Eskimolar Sibirya ve Alaska arasında yaşamaktan sıkılmış, sıcak denizlere inmek için bir karar almışlar.

Toparlanıyoruz Hareketi ortaya çıkmadan kısa bir süre önce yapılan gizli bir toplantıda alınan karar uyarınca 60 bin civarında bir nüfusu olan Eskimolar, sıcak denizlere indikten sonra Kıbrıs’a yerleşmeyi kendilerine bir milli hedef olarak belirlemişler.

İnuit Dede’nin attığı elma Kudret Özersay’ın başına düşmüş. Özersay böylelikle İnuit çıkarlarının adadaki maşası olarak seçilmiş. Bütün hayatını Eskimoların çıkarlarına vakfetmiş.

Bunu ne zaman mı anladım? Bayramın ilk gecesi Archway’da karşılaştığım Kudret Özersay’ı rakısına buzu eliyle atarken gördüğümde çözüldü sır:

Adam maşaymış kardeşim!