Herkes birbirine çağırıyor. “Hey, neredesin?” nidası eksik değil gök kubbeden.

Ticaret Odası, GÜKAD, KTÖS çağırıyor, “Hey, neredesin?” diye.

Halk çağırıyor, “Hey neredesin?” diye.

Herkes nerede olduğunu beyan etti.

Gayet net bir tablo var. İnönü Meydanı’nda tarihinin en büyük birlikteliğini yaşayan Kıbrıslıtürkler ve Kıbrıslıtürkiyeliler, çağırıyor.

Çözüm ve AB vizyonunu paylaşanların önünde iki seçenek var: Cumhuriyetçi Türk Partisi ile Barış ve Demokrasi Hareketi.

Meydanlarda verilen söze riyaet edip çözüm ve AB’ye kadar ideolojik, partisel, programatik farklılıkları askıya alanlar Barış ve Demokrasi Hareketi’nde buluşuyor.

Çözüm ve AB vizyonunu paylaşan ama parti örgütlenmesi ile parti tabanının önemine vurgu yapanlar CTP’de kalıyor.

CTP yarın akşam tüzük kurultayı yapıp, parti üyesi olmayanların da seçimlere CTP listesinden milletvekili adayı olarak katılmasına olanak tanıyacak.

Ortak hedefe farklı yollardan yürünecek.

Kıbrıslıtürklerle Kıbrıslıtürkiyelileri tarihlerinde ilk kez bu kadar bütünleştiren çok somut iki hedef için iki liste, bir parti ve bir hareket.

Bir de üçüncü liste var: Çözüm ve AB vizyonunu paylaşmayan liste, statükonun devamını gerekçelendirerek sürdürmek isteyenlerin listesi. Bu listede de DP var, UBP var, MAP var; şimdilik.

Bu listenin seçimlerde tek liste ile seçmenin karşısına çıkmak amaçlı çalışma ve temaslar kulislerde devam ediyor. Çözüm ve AB vizyonunu paylaşmayanların tek listesi mümkün olacak mı?

Hep birlikte göreceğiz.

Ama beklemeden gördüğümüz şey, çözüm ve AB vizyonunu paylaşanların ortak hedefe ulaşmak tek listede buluşamadığı.

Sivil toplum, seçimlerden sonra da, hatta çözüm ve AB’den sonra da gerekli.

Ama unutmamak lazım geliyor ki sivil toplum seçimlerde de gerekli.

Başta Ticaret Odası, sendikalar ve diğer sivil toplum örgütleri olmak üzere, kritik bir karar açık yüreklilik ve yüksek sesle kamuoyuna açıklanmalı: Çözüm ve AB vizyonunu paylaşan iki listeye destek verilecek mi, verilmeyecek mi?

Bu destek verilecekse, ortak hedefe ortak bir liste ile girilememesi, kamuoyuna nasıl izah edilecek?

Ne denilecek?

Gerçekler mi konuşulacak?

Yoksa gerçeklerin üstü örtülerek, “kol kırılır yen içinde kalır” düşüncesi mi hakim olacak?

Kendi kendini ikna edemeyenlerin, başkalarını ikna etmesinin pratikte ve teoride mümkün olmadığını kanıtlamak için uzun uzadıya konuşmaya gerek olacak mı?

Aralık seçimleri için, doğrular dosdoğru söylenecek mi, söylenmeyecek mi?

Doğruların dosdoğru söylenmesi, zarar mı verir, yarar mı sağlar?

Doğrular saklanarak ne kadar uzağa gidilebilir?

Meydanda birlikte olurken gerekçelerimiz ne idi? Oy pusulalarında birlikte olamamamızın gerekçeleri nedir?

Süratle yanıtlanması gereken birkaç soru sadece…