Karakter, kişilik, kimlik insana mahsus olabilse keşke. Kentlerin, mahallelerin, sokakların, dağların, tepelerin, denizlerin, rüzgârların, mevsimlerin, ayların da karakteri, kişiliği, kimliği vardır.

İnsanı şeceresinden, sülalesinden, ailesinden, çevresinden, eğitiminden, tarzından, konuşmasından, dış görünüşünden, reflekslerinden, tepkililerinden, oturup kalkmasından, yiyip içmesinden, eğlenip gülmesinden, makyajından, sakalından, parfümünden, cilvesinden, öfkesinden, kahkahasından,ağlayıp sızlamasından,okuyup yazdığından, dinleyip söylediğinden çözersiniz…

Dağları kokusundan, yüksekliğinden, dikliğinden, bitki dokusundan, yosunundan, mantarından, otundan, taşından, patikasından, yamacından, zirvesinden, böceğinden, keçisinden, tilkisinden, kirpisinden çözersiniz…

Kentleri denize uzaklığından, kalabalığından, karanlığından, arka sokaklarından, bulvarından, sabahının tenhalığından, araba yoğunluğundan, trafik ışıklarından, geniş kaldırımlarından, parklarından, güvercinlerinden, martılarından, serçelerinden, bisikletle gezen çocuklarından, yoksullarından, ışıklı tabelalarından, itiş kakışlarından, dükkân dolu sokaklarının oto parklarından çözersiniz.

Sokakları kapı önlerinden, yemek kokularından, avlularından, ev dizilişlerinden, evler arası duvar yüksekliklerinden, çocuk kahkahalarıyla kavgalarından, birlikte ağlamalarından, gökyüzüne uzanan uçurtmalarından, yol ortası çocuk oyunlarından, ihtiyarlarının bakışından, gençlerinin salınmalarından, siren sesinin yarattığı tedirginliğin büyüklüğünden çözersiniz…

Denizleri renginden, dalgasının şiddetinden, tuzundan, kumundan, yosunundan, deniz yıldızlarının renginden, balıklarından, derinliğinden, mercanlarından, genişliğinden, kıyılarından, kumsallarından, kumundan, çakıl taşlarından, üstündeki gemilerden, gemilerin bayrağından, kaptanlarının pipo tütününden, balıkçı teknelerinin ağlarından, olta boylarından, yakamozundan, kulaç atanlarından, dalanlarından, dibindekilerden çözersiniz…

Ayları rüzgârlarından, neminden, ağaçların renginden, çiçeklerin cinsinden, güneşin şiddetinden, bulutların şekli, hareketi renginden, tarlalarının ürününden, bahçelerinin cıvıltısından, insanların üst başı, ellerinin çatlakları, gözlerinin hüznünden çözersiniz…

Eylül’de söylemek…
Eylül bütünleme ayıdır. Sonbaharın başıdır. Bağbozumudur. Yaprakların sararmaya yüz tuttuğu başlangıç günlerinin toplamıdır. Doğanın uykuya yatmaya hazırlandığı günlerin ayıdır. Eylül hüzün, hüsran ve hicran ayıdır.

Hep bir şiddetli rüzgâr günleriyle başlaması tesadüf müdür Eylül’ün? Bir tam güren süren Eylül rüzgârının adı nedir bilmem, lakin o rüzgâr esmeden Eylül geldi de demem.

Piyasa gamlı, siyaset karamsar, umutsuz… Eylülün şanından mıdır, yoksa karakteri hayatın her alanına sirayet ettiğinden midir?

Hayvancının bakanı hayvancıya hayvancılığın durumunun çok kötü olduğunu Eylül’de söyler…

Koalisyonu kuran heyetin ağır topu, kurduğu kabinede kadın olmamasının bir utanç kaynağı olduğunu Eylül’de söyler…

Hükümetin başı, hükümetin pek de hayırlı olmayacağını Eylül’de söyler…

Büyük ortağın ağır topu, ortaklığın uzun ömürlü olamayacağını Eylül’de söyler…

Hükümetin başı kendine bağlı kurumun terfileri başbakanlığının ilk gününde açıklanmasının bir nezaketsizlik olduğundan Eylül’de yakınır…

Özgürlükçü, sivilleşmeci, demokrat, devrimci, entelektüel, yazar, romancı, düşünür, sosyalist hukukçu halkın referandum hakkının geri alınmasını Eylül’de savunur…

Seçilirse Lefkoşa’nın kazanacağını söyleyen şehrin başkanı, bataktan çıkmak için hop hop hop yapacağını taahhüt ettiklerini yapmayıp, zam yaptığını Eylül’de açıklar…

Eylül’ün daha ilk günlerinde, bir bakışta bu kadar sırıtan bunca gafın yapılması kimin kabahati?

Bütün suç hüzün, hicran ve hüsran mevsiminin başlangıcının karakterinde midir? Kişiliğinde midir? Huyunda, suyunda mıdır?

Eylül rüzgârı, nice kopuşlar, nice kendini bilmezlikler ve nice karmaşaların nedeni midir?

Bekleyince daha neler görecek, bitene kadar daha neler getirecek Eylül bize?

Nasıl çözeceğiz, neyinden anlayacağız her gafın, her devrilen çamın karakterini? Yapana mı bakmamız lazım gafı, devirene mi bakmalıyız çamı?

Anlaşılan bu Eylül, fena işlere gebe.

Bari bu rüzgâr akşamları bir dinse…

Zaruret: 31 Ağustos tarihli yazıda Çiğdem Dürüst’ün sosyal medyada paylaştığını belirtip bir haberden alıntıladığım metin, kendilerinin değil Efgan Bilgin’in imiş; arayıp söylediler… Benim düzeltmem bugüne kısmetmiş. Gerçi kendileri benden 2 gün önce davranıp düzeltmeme tutumumun etik dışı olduğunu yazmışlar… Doğru olabilir.