İkide bir yeni bir sürece, yeni bir döneme girildiğini söyleyip duruyoruz son birkaç yıldır.

Annan Planı’nın gündeme gelmesinde, toplumsal muhalefetin Kıbrıs sorununda inisiyatifi ele almasında, 14 Aralık seçimlerinde hep yeni süreçlerden, yeni dönemlerden söz edildi.

New York’un ardından da yeni bir süreç başladı, yeni bir sayfa açıldı.

40 yıldan sonra birleşik bir Kıbrıs’a doğru kocaman bir adım atıldı.

19 Şubat’ta Lefkoşa’da devam edecek müzakerelerle, 1 Mayıs 2004’te Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği üyeliği hedeflenen bir yola girildi.

Siyasal süreçler çalışacak,  diplomasi ilerleyecek, iktidar kavgaları verilecek, kuzey Kıbrıs’ta sağ cenah radikalleşecek, sol cenah önündeki dev gibi sorunları aşmak için bilgiye dayalı ekip çalışması anlayışını benimseyecek ve Kıbrıs sorunu yeniden tarif edilecek.

Bu önemli dönemeçte, siyasal süreçler kadar önem taşıyan bir diğer konu ise ekonomik süreçler.

Yurttaşların yeni sürece ve döneme adaptasyonu siyasetten çok ekonomik süreçlere bağlı, bir yandan da doğal olarak piyasa ile entegre düşünülebilecek yaygın medyaya.

Önümüzdeki dönemde, siyasetle ekonominin birbirinden ilişkisizliği gibi uç bir noktaya varmadan, ikisini de özerk alanlar olarak tanımlamak kaçınılmaz görülüyor.

Özellikle kamunun yurttaşlar ve işletmelerle siyaseten akrabalık ilişkileri kurması alışkanlığından hızla uzaklaşılması kaçınılmaz.

Yurttaşın, vaatkâr yeni dönemde, siyaseten akrabalık ilişkilerinin tahakkümü altında yoksullaşmayacağı, daha doğru tabirle haksız zenginleşmelerin seyircisi pozisyonuna itilmeyeceğinden emin olması, siyasal süreçlere de barış yönünde önemli toplumsal destek alınması için çok temel bir şart olarak karşımızda duruyor.

Ekonomik anlamda vaatkâr yeni dönemde siyasal dilin de hızla yenilenmesi gibi bir zorunluluk duruyor karşımızda.

Bu noktada, yaygın medya ve medya dolayımıyla dolaşıma sokulan kamusal tartışma konuları ile kamusal ifade tarzlarına yoğunlaşılması kaçınılmaz.

Yaygın medyada kırılma noktası iki noktada olacak gibi görülüyor: Geçmiş ve gençlik gerilimi.

Bu gerilimde, “siz çocuksunuz, bilmezsiniz” ile “siz eskisiniz, yeni ile eskinin yoğun tartışmasını yaşayacağız.

Eğer yüzü geleceğe dönük ve yüzünün baktığı yerin aklına uygun bir dil yaygın medyada hakim olamazsa, eskinin ağır gölgesi bir hayalet gibi Kıbrıs’ın üzerinde dolaşmaya devam edecek.

Hayaletin yeniden hortlamaması için, medyanın cilalı bir imaj devrinin cazibesine kapılma temayülünün hakimiyet tesis etmemesini dilemekten öte yapılabilecekleri de düşünmek gerekecek yine.