Seçimler bitti ve 1 Mayıs 2004’e hızla yaklaşılıyor. İnce ayarlanmış 25-25’lik sonucun herkesi bekleme moduna almasının ardından, KKTC’deki hükümet arayışları AKP Hükümeti’nin Annan Planı’nındaki öncelik ve değişiklik taleplerini çalıştığını açıklamasına paralel ilerledi. Belli ki her ikisinde de gidilecek köyün minareleri artık görünüyor.

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Mehmet Ali Talat, Ulusal Birlik Partisi (UBP) Genel Başkanı Derviş Eroğlu, Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Serdar Denktaş ve Barış ve Demokrasi Hareketi (BDH) Genel Başkanı Mustafa Akıncı’nın son dakika davetiyle icabet ettikleri Ankara ziyareti tamamlandı. Ziyaretle, Ankara’nın Annan Planı ile ilgili yürtüttüğü ve basına da yansıyan çalışma ile ilgili değerlendirme yapma gereğinin yerine gelmesi murad ediliyordu, ama görülüyor ki bu mümkün olmadı. Onun yerine Başbakan Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Abdullah Gül dinlemeyi tercih etti; KKTC’de hükümet kurmanın gerekliliğine vurgu yaptı.

KKTC seçimlerinin ardından siyasal alan yeniden biçimlenmeye başladı ve tüm siyasal aktörlerin merkezin girdabına kapılması yönünde ilerleniyor. Son dakika davetiyle icabet edilen Ankara kabulü, bunun bir işareti.

İkinci işaret, CTP’nin seçim kampanyası boyunca en tartışmalı iddia olan “Görüşmeci Talat” sloganından, Talat’ın ani bir kararla Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı ikâmetgahında ziyaretinden çıkışta, halkın görüşmeciyi değiştirme yetkisini kendilerine vermediğini belirterek, Denktaş’ın görüşmeciliğinin devamını onaylaması oldu. Hemen öncesinde AKP Hükümeti’nin de görüşmecilik görevini Denktaş’ın yürütmesi gerekliliğini açıkça vurgulaması, CTP-AKP senkronunun pratiğe yansıması olarak ortaya koydu.

Oysa ki %52 halk desteği olanların görüşmeciyi belirleme yetkisi yoksa, %48 halk desteği olanların görüşmeciliği sürdürmesi nasıl oluyor, tartışmaya açık. Ama mesele, sanrım pozisyonların çok pragmatik hususlar ışığında tanımlanmasında; yoksa konunun matematikle alâkası yok.

Toplumsal muhalefet, devre dışı

Annan Planı’nın taraflara sunulduğu 11 Kasım 2003’ten 14 Aralık 2003 seçimlerine kadar geçen sürede, Kıbrıslıtürk toplumsal muhalefetinin ağırlığı, tüm tarafların siyasal pozisyonları üzerinde hissedildi.

Annan Planı’nın gündeme gelmesi ile, toplumsal muhalefeti Kıbrıs sorununun çözümü yönünde fiilen hareketlendiren temel faktör, planda nihaî hedefin referandum olmasıydı. Müzakere edilecek, belli bir tarihe kadar gelinen son nokta, en baştan belirlenen bir tarihte halkın onayına sunulacaktı. Böylelikle, masada görüşür gibi yapıp görüşmeme geleneği ile bir yere varılmasına taş koyulması ihtimali bertaraf edilmeye çalışıldı. İkincisi, sorunun çözümü yolunda çok somut tarihlerin öngörülüyor olması ve sürecin belli bir takvime göre ilerlemesi idi. Bu iki temel faktör, Kıbrıs’ın kuzeyinde toplumsal muhalefeti, siyasal süreçlere ilk kez bu denli müdahil olma arzusuyla harekete geçirdi.

Gelinen aşamada, toplumsal muhalefetin devre dışı kalmasına yönelik adımların atılma riskinin olduğu görülüyor.

CTP-DP koalisyon pazarlıklarının sonucunda ortaya çıkacak metinde, 1 Mayıs 2004 öncesi Annan Planı temelinde bir çözüme ulaşılmasının ehemmiyetinin açık bir şekilde yer alması; aynı doğrultuda varılan noktanın müzakerecinin beğenisine/tatminine bağımlı kalınmaksızın referanduma sunulmasına net vurgu yapılması önem taşıyor. Aksi durumda, 1 Mayıs 2004’ün değil, Aralık 2004 hedefinin temel parametre olduğunu söylemek pek de yanlış olmayacak. Böylesi bir ihtimal, toplumsal muhalefetin devre dışı kalması, enerjisini aldığı tüm zeminin ortadan kalkması ve müzakere sürecinde görüşmecinin geleneksel hareket rahatlığı adetinin devam etmesini kışkırtır.

“Kıbrıs Cumhuriyeti”nin tüm Kıbrıs adına AB üyesi olacağı 1 Mayıs 2004 öncesi, Annan Planı zemininde müzakerelerin ilerletilip, metnin referanduma -görüşmecinin beğenip beğenmemesinden bağımsız – sunulması yönünde, başında “ama” olan şartlı cümlelerin kullanılıp kullanılmayacağı, esas itibarıyla seçim sonrası oluşan siyasal alandaki, tüm aktörlerin merkezde buluşup buluşmadığını da ortaya koyacak.

Bu merkezin toplumsal muhalefetin merkezi mi, Ankara’nın merkezi mi olduğunu sorma hakkı gizli kalmak şartı ile elbette.