Kapılar açıldı. 2 yaşındayken Barış Gücü kamyonetiyle annemin kucağında geçtiğim Yeşil Hattı, bugün elimi kolumu sallayarak, annemle geçtim geriye. Kapıları açtılar.

Ledra Palace’in kuzeye bakan KKTC girişinde memleket manzaraları. Elden ele dolaşan kimlikler, bağırma çağırma… Sıra yok, kim ne yapacak belli değil. Hatta kayıt yaptırmadan yürüyüp geçmek çok mümkün. Ama herkes uğraştığına göre biz de uğraşalım deyip kimliğimizi veriyoruz. Bir beyaz kağıda numaramız yazılıyor, geri alıyoruz. Kapılar açıldı.

Biraz yürüyoruz. Uzuuun bir kuyruk. Bir sürü Rum polis, üniformalı, belinde tabancalı. Gazeteci ordusu. Kuzeye geçen endişeli gözlerle dolu Rum plakalı Rum arabaları. İçlerinden mutlaka bir yaşlı Rum kadın var. Çoğu da siyah elbiseli. Kapıları açtılar.

2 saat kuyrukta bekliyoruz. Bu arada Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu, kimliği ve doğum kağıdı olanlar sırada bekletilmiyor. Çocuğu olanlar öne alınıyor. Kapılar açıldı ya, güneye geçiyoruz. Kayıt kabul işleminden sonra daha da güneye yürüyoruz. Çok yabancıyız. Gelen geçen bakıyor. Biz de onlara bakıyoruz. Güneydeyiz.

Teyzem, 2 yeğenim, annem, yeğenlerimin oğlu ve kızı, 7 kişiyiz. Hedef Baf, hatta Mandirya. Teyzemle annem doğdukları ve 1974’e kadar yaşadıkları köylerini görecek. Onları götüreceğiz. Saat 17:00. Git gel Mandirya 4 saat. Taksici 100 Kıbrıs Lirası’na götürürüm diyor. Telefon çalıyor. Dayılar falan endişeli. Bekleseydiniz diyorlar birkaç gün. Hafta sonu arabalı geçişi kabul edecekmiş Rumlar, diyorlar. Beraber gideriz köye. İyi diyoruz, zaten çok pahalı. Neredeyse 1 asgari ücret, hatta orta halli bir maaşın yarısı 100 Kıbrıs Lirası.

Dolanıyoruz. Uzun Yol dedikleri o meşhur caddeye dalıyoruz. Mağazalar, mağazalar. Yürürken her geçen 10 kişiden ortalama 8’i ile selamlaştım. Hepsi Türk. Dondurma yiyen Türk. Alışveriş yapan Türk. Kahve içen Türk. Oturan Türk. Yürüyen Türk.

Yolun ortasında iki Rum konuşuyor, ellerinde 500 bin TL’lik bir banknot. “Hatıra, hatıra” diyor bana. Sinirleniyorum. “Sana hatıra, bize para” diyorum. Anlamıyor. Türk Lirası, ancak bir hatıra eşya değeri taşıyor Rumun gözünde diye. Sonra yoksa bu Rumlar, geçtik diye herşeyden vazgeçtik diye mi düşünüyor diye soruyorum kendime.

Annem kayboluyor. Bir ayakkabıcıda sohbette. Rumla konuşuyorlar. Ne diyor, diye soruyorum. Adam “siga siga” diyor, yavaş yavaş. Huylanıyorum. Yavaş yavaş ne diyor bu adam, diye soruyorum. Yavaş yavaş düzelecek diyor Rum. O da Girneli, Cumartesi geçmek istiyormuş. Gelsin buyursun diyorum.

Dondurma alıyoruz. 7 kişiyiz, ben yemedim ama. Rumun dondurması… Örencilerim selam hoca diye kuyruğa giriyor dondurmacıda. Selam diyorum. Dondurmacı da Girneli bir Rum. İyi oldu, diyor. Siz de gelsenize diyorum, daha iyi olur. O da Cumartesi gelecekmiş. Bekleriz diyorum. 6 dondurma 4.99 Kıbrıs Lirası.

Kızıma bir bebek alıyorum. İnsan yurt dışına gider de hediye almaz mı kızına? O da 4.99 Kıbrıs Lirası.

Sonra aklıma geliyor. Kıbrıstayım ama yurt dışındayım gibi. Her yer bana yabancı. Tanımıyorum. Hafif bir tedirginlik var. Biri birşey der beklentisiyle her an kafa tutmaya hazır bir gerginlik. Kimsenin umurunda da değiliz oysa.

Saat 20:00 gibi dönüyoruz. Kapılar açıldı ya. Giriş çıkış serbest.

Kızım geçemiyor. Eşim geçemiyor. Eşim Ankara doğumlu. Kızım KKTC doğumlu ama kimliği falan yok. Kapılar açıldı ama…

Hafta sonu araba sorunu çözülür de Rum KKTC plakalı arabalara geçiş izni verirse, ailecek Mandirya’ya gidiyoruz. Ama ne olur ne olmaz Petsas & Sons Ltd. kiralık araba servisinden bir kartvizit alıyoruz. “Arayın sınırdan alıp götürelim” diyor. Kapılar açıldı ya.

Bakalım artık.