Ankara’da yapılan toplantıdan sonra, anlaşıldı ki Kıbrıs sorununun çözümü yönündeki müzakere sürecinin başlaması için BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın beklediği netlik Türk tarafı açısından sağlandı.

14 Aralık seçimlerinin ardından, Türkiye’deki AKP Hükümeti’nin Kıbrıs sorunu açısından ortaya koyduğu inisiyatif, görüşme masasına dönülmesi yönündeydi.

Gerek KKTC’de hükümetin kurulması sürecinde, gerekse Genel Sekreter’in müzakereleri yeniden başlatmak için öne sürdüğü şartların kabulünde inisiyatif hep AKP Hükümeti’nde oldu.

Güven oylamasının ardından meclis kürsüsünden yaptığı ilk konuşmada DP-CTP koalisyonunun pozisyonunu Başbakan Talat gayet iyi özetledi: Ankara’da yapılan çalışmalara katkı koymaya hazırız, demişti Talat.

Talat, De Soto’nun yerine yeni bir arabulucu fikrinin ortaya atılmasının ardından da “Detayları öğrenmem lazım” demişti.

Cumhurbaşkanı Denktaş ise, Erdoğan’ın Amerika ziyareti tamamlanıp görüşünceye kadan konuşmama sözü verdiğini ilan etmişti.

Açıkça görülüyor ki, Kıbrıs’ın kuzey yarısının yeni sürece dahli ancak görüşme masasında olabilecek. Gerçi bunun parametrelerinin oldukça sıkı ve net olduğu da ortada. Müzakere masasında yapılabilecek katkıların, sergilenecek performansın esneme payı yok denecek kadar az.

Ortada bir plan var. Bu planın felsefesi ile temel parametrelerini değiştirmeme taahhüdü var. Bu taahhüdün verildiğinden en son haberi olan Cumhurbaşkanı Denktaş’ın temsil edeceği bir Kıbrıs Türk tarafı, müzakere masasında oldukça dar bir alanda hareket edecek; edebilirse.

Türkiye’de Kıbrıs sorunu ile ilgili tabuları ve basmakalıp hamasetin kamuoyu üzerindeki etkisini zayıflatmaya yönelik AKP orjinli çıkışlara bakılırsa, bir miktar ilerleme kaydedileceğini söylemek yanlış olmaz.

Erdoğan’ın malumu yeni bir durummuş gibi ilan ettiği toprak tavizi verilebilir meselesi ile birlikte müzakere sürecini karşılıklı kazanım süreci olarak çerçevelendiren ilk açıklamaları bu anlamda dikkat çekici. Erdoğan, Ankara’daki zirvenin ardından TRT1’de yaptığı açıklamada, ilk kez 1 Mayıs’tan sonra nelerin kaybedileceğinin iyi hesaplanması gerektiğinin altını çizdi.

Oysa ki daha kısa bir süre öncesine kadar, meselenin hallinin 2005’e kalması durumunda gönülden sevineceğini söyleyen bir Ankara vardı karşımızda. Demek ki Davos ve Amerika ziyaretleri esnasındaki görüşmeler, Ankara’nın üstlendiği inisiyatifte 1 Mayıs 2004 noktasını da hesaba katmayı gerekli kılan yeni açılımlar sağlanmasına katkı yaptı.

Annan’ın Denktaş ile temas kuracağını duyurmasının zamanlaması da gösteriyor ki, Ankara’da yapılan zirvede Cumhurbaşkanı Denktaş, Başbakan Talat, yardımcısı Serdar Denktaş Kıbrıs Türk tarafı adına girdiği angajmanları Kıbrıs Türk tarafı da benimsedi.

Diplomatik çevrelerde 10 Şubat’ta New York’ta başlayacağı söylenen yeni tur yüz yüze görüşmelerde, masanın karşı taraflarında kimlerin oturacağı pek önemli değil. Müzakereci Denktaş mı olur, Talat mı olur, her ikisi de mi olur yoksa aralarında Serdar Denktaş da mı oturur henüz belli değil.

Ama çok net bir şekilde görülüyor ki, müzakere masasında Kıbrıs Türk tarafı adına kim veya kimler oturursa otursun, hepsinin üzerinde koskoca bir Ankara gölgesi olacak.

İnisiyatif Ankara’da olduğu sürece, Cumhurbaşkanı Denktaş’ın masadan kalkma ihtimali o denli zayıflarken, Kıbrıslıtürkler’in iradesinin masaya yansıma ihtimali de o denli azalıyor.

Siyasetin iki yüzü birbirine ne kadar da çok benziyor?