Son haftaya girdik, seçmende heyecan yok. Mitingler başladı, ikisine gidip baktım, sahnede atılan nutuklarla miting alanındaki insanlar arasında uçurum var. Bu hafta kısmetse 5’e tamamlayacağım mitingleri, topluca inceleyip sık dokuyacağım Allah ömür verirse.

Bir hazırlık mahiyetinde girizgâhı kaleme almaya vakfettim Pazar günümü; Pazartesi taze taze okunsun istedim.

Bu çabamın temel motivasyonu, dumanı tüten sıcacık nostaljik bir yazının bana da iyi gelebilme ihtimali. Okurlar kadar kendini de düşünen bir köşe yazarı adayı olarak, ustalarımızdan öğrendiğim “evvela seveceğim ki paylaşayım”  prensibine tavizsiz uyacağımdan, bu çalışmamı yayına verip veremeyeceğimden henüz emin değilim. Az biraz ilerlemesi lazım haliyle…

Ziya Rızkı, seçimden bir gece evvel partinin alacağı mühür sayısını söylermiş.

Başka zamanlar
Politikacıların gerçek hayatta oldukları yeni yakın geçmiş zamanlar, seçmenini ve seçmeyenlerini bire bir tanımak durumunda oldukları dönemler daha bir başkaydı.

Kim kimin evladıdır, kimin ailesi kime oy verir, kim kimlerdendir, dedesinin hangi huylarını alan bir toruncuktur  ilişkileri çerçevesinde yürüyen gündelik hayat, o koşullara uygun bir politik deneyimi de üretirdi haliyle.

Kimileri geleneksel toplum falan der de ben bilmem o kadarını. Daha yakın, daha sıcak, daha göz göze, daha diz dize dönemlerde politikacılar da daha bir sahiciydi büyük ihtimal.

Eğlencesi, dinlencesi, kavgası, gürültüsü, mutlulukları, hüzünleri, hezeyanları  sokakta doğup sokakta yaşanıyorsaydı, politika da orada olup bitiyordu.

Bol sulu unla yapılan çakma tutkallarla gece geç saatlerdeki gizlincik gizlincik yapılan afişlemeler, afiş yırtmalar, fırçalarla bandıra bandıra duvar boyamalar…

Politikacılar geleceğinde destelerle mersin dalı kesip yollara sermeler… O dalları ezen arabaların, ayakların troposfere yükselttiği mis mersin kokuları…

Yol boylarına asılan bayraklar… Dülgerde kestirilen çıtalara yazılı kartonları pünezlerle tutturmalar…

Zeytin yaprağı yakıp tütütmeler…

Teksir makinalarında, mumlu kağıtlara güzel el yazısıyla, bulunursa daktiloyla döktürülerek çevirmeli kollarla döne döne çoğaltılan keskin bildiriler…

Birer kahramanmış edasıyla gündüz gündüz veyahut birer gizli kahramanmış edasıyla bildiri dağıtmalar.

Kahvelerde çatır çatır polemikler, acımasız eleştiriler ve gayetiyle mükemmel kurgulu gazel edalı uzun diskurlar.

Akşam misafirlikleri, ev gezmelerindeki münazaralar… Kulak misafiri olmaktan haz duyan çocuklar…

Mersin dalı kokulu birer tatlı yakın geçmiş zaman hatıratı şimdi hepsi.

Örnek çok da en mükemmelini Mustafa Akıncı’dan dinledim vakti zamanında:

Ziya Rızkı, seçimden bir gece evvel partinin alacağı mühür sayısını söylermiş. Sandıklar açıldığında Ziya babanın yanılma payının, modern zamanların bilimsel anketlerinin hata payının çok altında olduğu ortaya çıkarmış. Mahalle mahalle, sandık sandık herkesin kime oy vereceğini bilir, not eder, listeleri toplar sonucu söylermiş rahmetli.

Şimdiki zamanlar
Politikacıların sahiciliklerini yitirmeleri, kendi kabahatleri değil, o kadar yüklenmemek lazım gelir.

Tamam kabahatleri bol, açıkları enfes lakin her şeyin de sorumlusu olabilecek tıynete haiz olmadıkları da pek bir aşikar, abartmayalım isterseniz o kadar uzun boylu.

Sokağın önce sehpa üstüne, ardından masa üstüne, devamla diz üstüne geldiği, nihayetinde ise cebe girdiği çağda sokaktaki hayata ne olduysa, sokakta yapılan ne varsa ona da o oldu.

Misal oyunlar. Hani yoksullar dışında sokakta oynayan çocuklar? Yerlerine tablet bilgisayarlara download edilen parmak ucuyla oynanan oyunlar var!

Misal münazaralar. Hani sokakta birbirine bağır çağır laf atan figürler? Yerine Twitter var!

Misal eğlenceler. Hani kahvelerden ödünç alınan, sırt taraflarına kahvecinin adının ilk harflerinin boyayla yazıldığı ödünç sandalyelerin dizildiği kutlamalar, ağlamalar, sevinçler, hüzünler, paylaşımlar? Yerlerine cemiyet programları var!

Misal yarenlikler. Hani haftada 2-3 kez ailece gidilen ev gezmeleri, ev oturmaları, kim ne etti ne yaptı muhabbetleri? Yerlerine Facebook var!

Misal yaftalar. Hani el emeği göz nuru yaftalar? Yerlerine dijital paylaşımlar ve dijital baskılar var!

Misal bildiriler. Hani teksir makinelerinde döndüre döndüre mumlu kağıtlarda çoğaltılan bildiriler? Yerlerine birkaç çeyrekte on binlerce basılabilen rengârenk fotoğraflı broşürler var!

Misal mersin dalı kokuluları. Yerlerine otomobillerin dikiz aynalarına takılan parti logolu şekilli ‘oto kokular’ var!

Misal miting alanları. Şimdiki zamanda partilerin ‘propaganda çalışmaları maksatları açısından’ ihtiyaç kalmadığından, yerlerine kocaman sahneler, devasa ses düzenleri, bindirilmiş kıtalar, başı sonuna uymayan cümleleri gelişigüzel yığan hatipler, dımbır dımbır dımbırdayan kuvvetli stüdyolara post production ödemesi yapılan profesyonel şarkılar var…

Miting alanı boş, sahne boş, diskur boş, hedefler boş, hakimiyet zayıf…

Sadece siyasetin içi boş olsa tek başına yetmez bu hallere; velev ki tek yanlış siyasetin zeminidir.

Prensiplere uygunluğu hissine kapıldığım yazı yayına girebilir, Pazartesi de okurla buluşabilir sanırım.