Benim bu Kıbrıs sorunumuzu tam da sevmeye başladığım bir dönemde müzakerelerin paldır küldür başlaması hiç iyi olmadı.

11 Şubat 2013’teki müzakere masası…

Partizan moda girişime ramak kalmışken, küt diye müzakere saldırısına uğramak hiç iyi gelmedi, kimyam bozuldu, psikolojimi zor zapt ediyorum!

Oturdum çalıştım, müzakere sürecine benim de naçizane katkım olsun diye bir dizi öneri hazırladım.

Farklı mekânlar, farklı temsiller, değişik yöntemler ve birbirinden sevimli karakterler için enfes bir dizi alternatif fikirler demeti (Set Of Ideas) kaleme aldım.

“Benim ne eksiğim var
müzakere masasına oturmak için”

diye depreşen duygularınız varsa
bu yazı
tam
size göre!

Özellikle “Benim ne eksiğim var müzakere masasına oturmak için” diye depreşen bastırılamaz duygularınız varsa, tam da sizin hislerinize tercüman olmak maksatları bakımından kaleme alınmıştır, bunu da söyleyeyim peşinen.

Severek okuyacaksınız. Buyurun başlayalım isterseniz…

Hepimiz diplomatız!
Bu Kıbrıs sorunu çok uzadığı için 9-90 yaş gurubu Kıbrıslıtürkler, temel kavram ve meselelerle ilgili pozisyonlara tartışmasız bir şekilde hâkimdir.

Kıbrıslıtürkler’in 18-90 yaş gurubu deneyimli birer diplomat da sayılırlar. Ben dahil hepimiz 6 temel başlık hakkında “kağıt olmayan kağıt” hazırlayabilecek donanıma sahibiz. Az buz değil…

Epey bir BM Genel Sekreteri, onlarca garantör dışişleri bakanı, bir sürü beynelmilel başbakan ve arabulucu falan eskiten –Harbiye Marşı’nın ilk dizesinde de ifade buyurulduğu üzere Yıldırımlar yaratan- bir neslin ahfadıyız evelallah.

Egemenliğin türleri, nerelerden neşet ettiği, ayrılma hakkı, garantörlük sistemleri, toprak pazarlığındaki verimlilik esası, AHİM kararları ve AB müktesebatı, halk ve self-determinasyon hakkı külliyatı çerezdir biz Kıbrıslıtürkler için. Hallederiz…

Tüm kesimler masaya!
Eğer söz konusu olan tüm toplum kesimlerinin hakkı hukuku ise, birinci elden herkesin sözünü söylemesi, hakkını çatır çatır savunması son derece doğal bir haktır.

Emekliler, kamu görevlileri, işçiler, kaçak işçiler, kadınlar, erkekler, çocuklar, evlendirme memurları, eski bürokratlar, müşavirler, taşeronlar, müteahhitler, ithalatçılar, ihracatçılar, gençler, geçici işçiler, muhasipler, murakıplar, avukatlar, gazeteciler, polisler, askerler, bakkallar, öğretmenler, öğretmeyenler, emlakçılar başta olmak üzere tüm toplum kesimlerinin müzakere masasında olması şart. Herkes masaya…

Biraz kalabalık olabiliriz ama işin şakası yok, söz konusu olan geleceğimiz, bizim hayatımız!

Münavebe sistemi kurulabilir. Ya meslek gruplarının ilk harflerine göre, ya yurttaşların doğum tarihlerine göre, ya da KKTC kimlik kartı numaralarına göre mantıklı bir sistem kurulabilir. Ölüme çare yok, halledilir istenirse…

Program önceden ilân edilir, herkes işini gücünü, iznini falan ona göre önceden ayarlar, müzakere masasındaki yerini alır. Böylelikle müzakere masasında yer almayan bir tek Kıbrıslıtürk kalmayana dek çalışmalar devam eder.

Kabine topyekûn masaya!
Bu “kritik süreçte”, tüm Bakanlar Kurulu üyelerinin de –Bakanlar Kurulu Sekreteri de dahil olmak şartıyla- müzakere masasında yer alması büyük fayda içerir.

İzninizle KKTC Bakanlar Kurulu’nun tüm üyelerinin de müzakere masasında yer almasının somut faydalarını tek tek ele alalım.

Özkan YORGANCIOĞLU (Başbakan):
Masadaki mevcudiyeti, yeni devlette yönetimin halkı ve partilileri sıkı sıkı kucaklaması için temel kriterlerin kayda geçmesini garantiye alır.

Serdar DENKTAŞ (Başbakan Yrd., Ekonomi, Turizm, Kültür ve Spor Bakanı):
Rum kurucu federal devletinin zor durumda olan ekonomisi için fikirler paylaşıp düşüncelerini uluslararası hukukun bir parçası olarak kayıt altına aldırır.

Teberrüken ULUÇAY (İçişleri Bakanı):
Yerel yönetimlerdeki başarımızın esaslarını izah eder ve Lefkoşa Rum Belediyesi’nin içinde bulunduğu krizden çıkışı için deneyimlerini kayda geçirir, çözüme somut katkı yapar.

Zeren MUNGAN (Maliye Bakanı):
Maaş ödemelerinin günü gününe yapılması, 30 Milyonluk vergi göz kırpıştırması deneyimlerimizi  paylaşır ve maliye literatürüne giren yaklaşımları zapta geçer.

Özdil NAMİ (Dışişleri Bakanı):
“Müsteşarsız Dışişleri Bakanlığı Sistemi”
nin faydaları ile dış temsilciliklerin tam kadro nasıl harıl harıl çalıştıklarını anlatır, tüm kanallara özel seri röportaj da verir.

Dr. Ahmet GÜLLE (Sağlık Bakanı):
2010 yılındaki selde ahristoya çıkan radyoterapi cihazının imhası için 47 bin Euro’yu nasıl bulamadığını ve  KKTC’ye hibe edilen ve 4 milyon Euro değerindeki yeni radyoterapi cihazının Sağlık Bakanlığı bahçesinde konteynır içinde bekletilmesinin sağlık sistemini nasıl uçurduğunu anlatır, öğrenirler…

Önder SENNAROĞLU (Gıda, Tarım ve Enerji Bakanı):
“%100 Gıda Denetimi”
ve enerji konularındaki örnek alınası politikaları nasıl belirleyip uyguladığını anlatarak, “sağlam kafa sağlam gıdadan geçer” atasözünün haklılığını kayda geçirir.

Dr. Ahmet KAŞİF (Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı):
Ölümlü trafik kazalarını hangi önlemlerle nasıl sıfırlandığını anlatır, yaşama hakkımızı savunur.

Dr. Mustafa ARABACIOĞLU (Milli Eğitim Bakanı):
Eğitim sistemimizden duyulan yüksek memnuniyette öğretmen-öğrenci-veli üçgeninin tıkır tıkır nasıl çalıştığı hakkındaki deneyimlerini ilgili başlığın altına bağlayıcı olacak şekilde yazdırır.

Aziz GÜRPINAR (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı):
‘Yerel İşgücü İstihdamının Desteklenmesi’ projesinin sonuçlarını grafiklerle anlatır ve projenin Akdeniz çanağında da uygulanmasını garantiye alır.

Dr. Hamit BAKIRCI (Çevre ve Doğal Kaynaklar Bakanı):
Gaz gelirlerinin paylaşımı ve taş ocaklarının önlenemez yükselişi ile ilgili müzakere eder.

Bakanlar Kurulu Sekreteri’ni sakın unuttum sanmayın. O da tutanakları tutup Sibel Siber ile paylaşır, dernek kabullerinde konular itinayla istişare edilir…

Bakanlar Kurulu müzakereci olursa memleketin hali ne mi olur? E işte bunun harika sonuçlarını hayal bile edemiyorum…

Hatırlı olan okuyucularım torpil patlatsın da beni muaf tutsunlar bu münavebeli uygulamadan lütfen, işim gücüm var!