Pazar yazıları hafif, keyifli, az nostaljik ve soft olur.

Etliye sütlüye, suya sabuna dokunmaktan imtina edilir.

Kimsenin keyfini bozmamak, aklını yormamak gayesiyle, güncel siyasetten kopuk, acı gerçekliklerden fellik fellik kaçan bir yaklaşımın kesif kokusu yayılır gazete sayfalarındaki köşe yazılarından pazarları.

Eğlenceli olur Pazar yazıları, araya bir fıkra atılır, hoş bir anı komikleştirilerek yazılır, hiç olmazsa eğlenceli fotoğraflarla süslenir, tebessüm ettiren, hoşa giden cinsten olanlarla…

Ciddiyet bulaşır ihtimali varsa, yazar tarafından okurdan özür bile dilenir: Bu bir Pazar yazısı olmadı, kusura bakmayın…

Pazar yazısı konsepti bir dış ses olarak kapitalizmin eğlence ve çalışma kültürü arasındaki gerilimli ilişkisinin bir dayatması olmalı…

Peki neden?

Daha da önemlisi ben neden bu durumu düşünüp yazıyorum?

Bu bahiste beni esas ilgilendiren nokta Pazar yazısı mantığı üzerine neden düşünmekte olduğum. Başka işim yok muydu? Hatta düşünmekle de kalmayıp, düşündüklerimi nasıl düşündüğümü, neden düşündüğümü oturup yazıyor olmam daha da dramatik.

İnsan böyle bir şeyi neden yapar?

Meram-ül Azîm!
Yazı yazmak gerçeklikte orada olmayan bir okuyucuyu tahayyül edip, onunla iletişim kurmak işi: Bir nevi muhabbet-ül gaip!

Bir cins hasbıhal olarak yazı, her muhabbette olduğu gibi, karşıdaki veya karşıdakilerin duruşuna, kişiliğine, algı çerçevesine dair çıkarsamalarda bulunarak, ön kabuller geliştirerek bir kontekst, bir konum belirleyip meram anlatıp meram anlama gayreti.

Demek ki Pazar yazısı yazanlar, okuyucuların Pazar günleri ne okumak istedikleri ve Pazar beklentileri ile ilgili ön kabullere, saptamalara, fikirlere, değerlendirmelere, yargılara sahipler.

Böyle bakınca Pazar yazıları, yazarının okuyucusunun beklentilerini ciddiye alıp kaleme aldığı çalışmalar.

Pazarın özelliği ne ki Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe, Cuma ve Cumartesi yazılarından farklı bir lezzette olması gerekiyor?

Okuyucular Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleri yapmadıkları ne yapıyorlar Pazar günleri? Ya da diğer günlerden farklı olarak ne yapmıyorlar Pazarları?

Yazarların bu soruların cevabını nasıl verdikleri, yazdıkları yazılara bakılarak anlaşılabilir.

İş günü olmayan Pazar, tatil günü olan Pazar, dinlence günü olan Pazar, kafa dağıtma günü olan Pazar, hoş sohbet günü Pazar, gezme günü Pazar, mangal günü Pazar, aile günü Pazar, deniz günü Pazar, piknik günü Pazar…

Ne pazarmış bu Pazar?

Bu işte bir iş var!
Pazar böyle takdim edilip böyle konumlandırılınca “Pazartesi Sendromu” diye bir hastalık da yaratılmış oluyor.

Yataktan çıkmama, işe gitmeme, işe konsantre olamama, işte verimli, üretken olamama, işten kaytarma, hatta mümkünse kaçıp kurtulma sendromu. Ayakları sürüye sürüye gidilen bir yerde aklı başında üretken bir şey yapmam ne mümkün? İyi mi?

Hayatı, haftanın günlerine uygun bir şekilde kodlama pek rastlantısal bir şey olmasa gerek.

Mesela “free friday”, serbest Cuma geleneği. Kıyafet serbestisi olmayan işyerlerinde Cuma günleri ‘free’ takılabiliyor personel.

Neden?

Cuma iş çıkışı eve gitmeden iki tek atsınlar, yemeği dışarıda yesinler, eve gidip hazırlanıp çıkma zahmetinden kurtulsunlar diye mi? Olabilir. Ya da haftanın son iş günü, haftanın stresini iş arkadaşlarıyla birlikte konsepti değişip hafifletsinler diye mi? O da olabilir.

Cuma ve cumartesi günleri eğlence sektörünün yüksek ciro günüdür.

Tüm programlar, etkinlikler, organizasyonlar, konsept partiler Cuma ve hassaten cumartesi geceleridir.

Cuma işe ‘free style’, serbest kıyafetle geleceksiniz, iş çıkışı hafif bir dağıtacaksınız, eve gidip üst baş değişmeden ‘cool’ takılacak, aperatif bir akşam çalacaksınız Felek’ten. Vakitli gideceksiniz evinize. Esas eğlence ertesi gece çünkü! Cuma akşamları sadece bir ön hazırlık büyük hazlara..

İş çıkışı gidip uzun uzun hazırlanırsanız Cumartesi haliniz kalmaz, tek gecede hem bütçeyi hem enerjiyi tüketirsiniz. O yüzden Cuma hafif cumartesi hard eğlence, nasıl ama? Bir taşla iki kuş, veya iki taşla bir kuş…

Pazar zaruretleri!
Aynı mantıkla Cuma ve cumartesi sokağı, eğlenceyi, ayırdığınız bütçeyi tükettiğinizden Pazar ev günüdür. Uzun gecenin yorgunluğunu yatakta bırakmak için uzun uyursunuz.

Geç kalkar geç kahvaltı yaparsınız iki öğünü birleştirip. Onlardan kaçamak yaptığınız için bir de Pazar gün ‘satma’ riskini alamadığınız çocuklarınızla vakit geçirirsiniz doğal olarak.

Ardından oturur köşe yazarlarını okursunuz… Kafanız bin 500’dür, çekemezsiniz sofistike meseleleri, maruz kalmak istemezsiniz öyle şeylere.

Nasıl ama?

Pazar yazısı yazarı, bütün bunları sorgusuz sualsiz kabul ediyor demek mi şimdi bunun sonucu?

O zaman “Pazar yazısı konsepti” kime ve neye hizmet ediyor?

Espriyi, eğlenceli dili, hayatın güler yüzlü mevzularını tek bir güne sıkıştırmak neden?

Siyasetin can sıkıcı, boş geveze konularını  sadece bir güncük devre dışı bırakmak neden?

Hayatın tadının arandığı yazıları haftanın sadece bir gününe tıkmak, kime ve neye ihanettir?

Pazar Pazar bizi kategorize etmeyin Pazar yazıcıları!

Kapitalizmin eğlence sektörüne uygun yazı kategorileri ile bize böyle şeyleri dayatmayın kardeşim!

Hafta yedi gün, Pazar yazıları yazın, neşemizi bulalım.

Ezil ezil nereye kadar?

Dış ses, çık git hayatımızdan. Giderken de kapıyı kapatma, biz kapatır kilitleriz üstüne seni gidi haylaz!