Ramazan’ın ilk günü oruç başlar da PARTY TIME meseleye bakmaz mı? Bakar. Tercihen ne global ne lokal: İlla ki glokal!

Yüksek perdeden global bakış açıları pek bir sunî oluyor, aşırı lokaller ise pek bir yavan. “Ne şiş yansın ne kabap” kertesi değil de, “şiş de önemlidir kebap da” perspektifli  yaklaşımlar pek bir lezzetli oluyor. Evrensel ile yerelin harmonisi, uyumu, ahengi tadından yenmez vesselam…

PARTY TIME bu sağlam felsefi zeminde sürdürdüğü sorumlu yayıncılık anlayışı gereği, Ramazan sürecini ilahiyat ve Minnoş’un Ramazan çöreği açılarından inceledi.

Ramazan dendi mi aklıma bisiklet üstünde “ellerin yanacak, yok da yanmayacak” diye çörek satan seyyar simalar, mis kokular, çıtır kızarmış çörekler gelir. Hatta çocukluk günlerimden beri burnumdan hiç uzaklaşmayan o mis çörek kokusu en kallavi Fransız parfümlerine on basar.

MEZLEKELİ PROGRAM
Minnoş’un Fırını’ndan Gülser hanım, Saadet Fırını’ndan Mustafa bey, Bereket Fırını’ndan İlker abi ile çörek ve eski Ramazanlar muhabbetimiz mis kokulu çörek tadındaydı.

Bol mezlekili, bol baharatlı mis kokulu çöreğin adı Kıbrıs’ta “Ramazan çöreğidir”. Minareler arası süslü mahyalardan, iftar ezanından çok daha kıymetlidir Ramazan çöreği; çünkü buralıdır.

Minnoş Fırını’ndan o mis kokulu çörekleri yoğuran ellerden Gülser hanım kırmadılar, en civcivli saatlerinde PARTY TIME’a VIP davetli olarak katıldılar. Ben böyle güzel bir muhabbeti başımın tacı yaparım. Muhteşemdi. Gülser hanımın sesi, nezaketi de çörekler gibi mezlekiliydi. 1928 yılında açılan fırınları 85’inci yılında. Mehmet Salih bey ud çalan kadife sesli bir fırıncı. Minnoş türküsünü ud eşliğinde öyle güzel söyler ki türkü kendine lakap olur. Türkünün sözleri şöyle:

“Dağda keklik avlarım, tabancamı yağlarım / Ben bir öksüz oğluyum, gençliğime yanarım / Amamının minnoş minnoş / yaktın beni minnoş.

Yine oldu akşamlar / eğleniyor gakkuşlar, vay benim deli gönlüm nerelerde akşamlar / Amamının minnoş minnoş / yaktın beni minnoş.

Zalim ağlattı beni / derde bağlattı beni / en yoksul günlerimde bıraktı gitti beni / en kötü günlerimde bıraktı gitti beni /  yaramazsın sen minnoş

Gelini Gülser hanım, Minnoş çöreğinin sırrının sadece bol mezleki ve bol baharat olmadığını, işin sırrının ailede saklı olduğunu fısıldadı. Yoğurma makineleri dışında her şey hala elle yapılıyor. “Hamura ellerimizden 85 yıldır sevgi akıyor” diyen Gülser hanım konuştukça Minnoş’un çöreğinin kokusu stüdyoyu doldurmuştu bile. Gülser hanım “İnşallah bir 85 yıl daha devam eder bu gelenek” dedi.  Öfkelendim!

“Ne münasebet! Bu gelenek en az bin 85 yıl daha devam etmeli” diye çıkıştım canlı yayında. Minnoş’un sırrını çözdükten sonra Saadet Fırını’na gittik.

100 YILLIK SAADET
Salih bey 100 yıllık Saadet Fırını’nın şimdiki kuşağı. “Ramazan bizim için telaştır. Saat 3 gibi çöreklerin ilk partisinin fırından çıkması, satış noktalarına dağıtılması gerekir” diyen Salih bey oğlundan dertli.

Oğul İstanbul’da kuş yemi üretimi fırınları çalıştırıyor. Kızı tıp doktoru, ihtisasın sonunda zannımca. Geleneği kim devam ettirecek diye endişelendim, sordum. “Belki damat” deyip muzip muzip güldü. Vallahi bir tıp doktorunun eşi fırıncılığa merak sarar mı, pek bir umutsuzum. Salih bey de aynı endişede olduğundan, evin ve fırının farklı yerlerine küçük kağıt ve defterciklere yüz yıllık sırrı yazıp sakladığını söyledi. “İnternete yazmam, orası tehlikeli” diyen Salih bey, Saadet çöreklerinin Ramazan sırrını sanalda kaptırmamakta kararlıydı.

VAY BE İLKER ABİ!
İlker abiyi tanımamak bir dereceye kadar eyvallah kaldırır da, Bereket’i bilmeyen bu yazarı okumaktan hemen vazgeçsin ve PARTY TIME’ı da bir daha dinlemesin!

Asmaaltı’ndaki tarihi Bereket Fırını mı daha meşhur, üçüncü kuşak İlker abi mi tam bilemedim gerçi. 13 yaşında “gara velespitiyle Dikilitaş’ın gölgesinde, Ömer dayının el arabacığının çaprazında” Ramazan çöreği sattığı günlerden başladı anlatmaya.

Ömer dayı, camekânlı tahta arabacığında kahvaltılık çakızdez, zeytin, diş çörek, kaşkaval peyniri, Kıbrıs usulü dörde bölük domates satardı. Arasta’da geçen çocukluk yıllarımda cumartesi sabahları dibinden yağ damlayan golyandro tohumlu çakızdez külahından pantolon batardı. Ne lezzetti o öyle!

Ömer dayıdan açılan laf, fırının bitişiğindeki Cincer Hüseyin’in taksi yazıhanesine, Altıparmak’a, Nadide’ye, sünnetçi Şah’a, Kırnılı zurnacı Mehmet Dayı’ya uzandı. Eyvah ki ne eyvah! İlker abi sünnet defterini açtı. “Büllük ölçüsü vardı Şah’ın” demez mi canlı yayında. Hemen Ahmet Kaya’dan “Başım Belada” ile kestim yayını.

Derken Twitter’de Nevzat Anayasa, Bülent Dizdarlı, Derviş Doğan ve Mustafa Taşçıoğlu “PARTY TIME çörek propagandası yapıyor, orucu bozuyor” diye topa tutmaz mı beni? “Propagandayı yemek oruç bozar”mış!

BİLEN BİLİR
Bu saldırılara pabuç bırakamazdım. Hemen dinbilimci, ilahiyatçı Yrd. Doç. Dr. Yusuf Suiçmez hocama bağlandım. Soruyu yapıştırdım: Propaganda oruç bozar mıydı?

Yusuf hocam “Propaganda insanların duydu ve davranışlarını iradelerini etkileyerek yönlendirme işi olduğu için propaganda yapan açısından oruç bozulmaz lakin fazileti azalır” dedi.

Bilimsel olarak günah işlemediğim kanıtlandı. Müsterihim…