Yazılarıma gelen haklı eleştirilerin yoğunluk kazanması nedeniyle, vaziyeti gözden geçirmem şart oldu.  Yazı yazmak öyle aklına geleni, diline geleni, kalemin ucuna, klavyenin tuşuna geleni döktürme işi değilmiş, anlamaya başladım. Biz köşe yazarlarının ve radyo programcılarının ağır toplumsal sorumlulukları ile ilgili çalışmam, bir süre evvel bu köşeden siz değerli okurlarımla buluşmuştu. Lakin gündeme gelen yeni eleştiriler nedeniyle “neden yazıyorum” sorusu üzerine epey bir düşünmek durumunda kaldım. Meseleyi izaha gayret edeceğim.

Şöyle ki:

Çalışmalarımın neresinin ciddi, neresinin espri olduğu pek sarih değil ve bu durum sıkıntılara neden olmakta.  Aynı durum PARTY TIME için de geçerli bazı dinleyicilerim açısından. Aynı durum PARTY TIME için de geçerli bazı dinleyicilerim açısından.Aynı durum PARTY TIME için de geçerli bazı dinleyicilerim açısından. Oysa ki ben ciddiyim her dem. Bu ciddiyetin dışa vurumunda yaşadığım bazı sıkıntılar manidar…

Memleketin marketleri birleşip bir kooperatif kuruyor. Amaç alımları birlikte yapıp büyük hacim avantajıyla düşük fiyatlı ürün temin edip tüketiciye daha ekonomik ürün fiyatları teklif edebilmek. Bu hususu PARTY TIME duyuruyor kamuoyuna. Bunun neresi ciddiyetsizlik? Beni “lagaluga program yapıyor” diye eleştirmek kimin haddine? Belgeler ve örneklerle konuşuyorum efendim!

I know that, i am not Lacan!
Kudret Özersay’ın Yenişehir sokak aralarında oyun oynarken, kuralları kendi lehine yorumlayıp haksızlık eden büyüklere diklenen, büyüklerin şahsi çıkar hesaplarıyla kurdukları oyunları bozan bir çocuk olduğunu yine PARTY TIME açık etti. Bununla da yetinmeyip “Ya büyümedi, ya huyu değişmedi” yorumunu kendisini en iyi tanıyan kadınlardan en yakınındakine, eşine teyit ettirdi ve içinde bir çocuk olduğunu, şahsi çıkarı için kural ihlali yapanların oyununu bozma huyunun değişmediğini kanıtladı. Soyadım Freud değil diye psikanalizden yararlanıyor olmam mı ciddiyetsizlik? Ne münasebet! Tabiyatıynan her türlü disiplinden istifade ediyorum büyük bir ciddiyetle efendim!

Metropol Süpermarket Direktörü Mustafa Ersoy’dan 30 bin çeşitten fazla ürünün son kullanma tarihinin hesaplanması, öngörülmesi, test edilmesi ve kontrol edilmesi ile ilgili yöntemleri PARTY TIME paylaştı güzide kamuoyuyla ilk kez. İthal edecekleri ürünlerin fabrikadan çıkış ve depoya giriş süresini bile hesaplayarak yaptıkları ithalatın inceliklerini öğrendik Ersoy’dan. Yeni ürünleri hangi prensiplerle raflarına koymaya karar verdiklerini de sorduk. Şimdi bunun neresini kim eleştirebilir? Bunun neresi seçmene örtük bir mesaj? Sahi olan tam da bu değil mi?

That’s correct them!
Kaportacılığa 1956’da başlayan Said Soyseven beyefendi PARTY TIME’a konuştu Kıbrıs Türk radyoculuk tarihinde ile kez. Tesadüf mü? Yok, bir zorunluluk. Oğlu Aziz Soyseven, eti nasıl seçtiğini anlatmaktan defalarca kaytardığı için nazire olsun diye babasıyla konuştu PARTY TIME. Böyle de bir tavırlı program bizimki. Tumba eden arabalara hasar çoksa matsa ile, ufak hasarı olanlara çekiçle girişilmesi gerektiğini öğrendik Said beyden. Hatta bazı arabaların oksiyono ile uzaktan ısıtılıp yakılmak suretiyle “traş” edilmesinin yeni boyanın sağlıklı olması için şart olduğunu da. Said bey, aynı şeyi 28 Temmuz seçimlerinde oy kullanacak seçmene de tavsiye ettiler yılların deneyiminin verdiği bilgelikle. Şimdi bunun neresi şakayla karışık? Hakikatin kendisi bu değil mi?

Time to dance!
Oryantal Hayal hanımefendiye, “siyasetçiler dansöz gibi kıvırıyor” tabirinden rahatsız olup olmadığını kaç medyacı sordu? Elbette 1: PARTY TIME! Daha ne? Bunun neresi ironi? Bu sahici bilginin kutsal kâsesi değil de nedir, sorarım size! Şakayla karışık bir durum yok, ciddiyetin tam da kendisi bu tavır!

Seyyar satıcı Ahmet Bambulli’yi canlı yayın konuğu yapan 1 program var: PARTY TIME! Gerisi yapmadı bunu, yaparlarsa da taklitçimiz olacaklar, bu böyle biline! Sözü vardı söyleyecek, siz gibi, biz gibi, onlar gibi… Çekirdek karpuzla kabak aşısı karpuzun lif yoğunluğunu bizzat Ahmet Bambulli kardeşimizden öğrenmekten daha ciddi bir şey düşünebiliyor musunuz? Kimse bana “gayrı ciddi program yapıyorsun” demeye kalkışmasın… Çok kızarım çünkü.

Arkeologlardan mührün arkeolojisini konuşan 1 program var: PARTY TIME! Kıbrıs’ta ilk mühür kimler tarafından, hangi maksatlarla kullanıldı? Bu sorunun neresi gayrı ciddi, neresi espri, neresinden ironi var? Şaşarım böyle düşünenler varsa… Kabul etmem söz konusu bile değil bu yaklaşımları; çünkü yaklaşma açıları son derece yaramaz da ondan.

Global trends
Peki ya dövmecilerle yaptığımız değerlendirmelere ne denilebilir ki? Kalıcı dövmesini sildirenler neden sildiriyor öğrendik. Dünya çağdaş dövme trendlerini irdeledik. Bu mevzunun neresi ironik?

Hatalı “U dönüşü” ve “ani şerit değiştirmelerin” trafik kazalarına ne oranda sebebiyet verdiğini konuşmanın, parti değişen vekillerle irtibatlandırılması normal mi? Öyle bir mesaj nasıl çıkarılabilir? Hayret ki ne hayret…

Peki ya kuaför ve berberlerle erkeklerin saç boyası usul ve malzemelerinin kadınlarınkinden farklarını ele aldığımız programda kinaye arayanlara ne demeli? Bal gibi de bir tutam beyaz saçımın belirmesi ile ilgili önlem arayışım dışında kime ne demiş olabilirim ki?

Seçime 1 kala, gerçekten çok ciddi toplumsal meselelere değinmiş olmanın sorumluluğunu yerine getirmiş olmanın huzuru içindeyim. Evrenin enerjisi karma, çağırdıkça gelen bir güç. Yazıyı burada kesiyorum çünkü KARMA beni çağırıyor, acil gitmeliyim, bekletemem…