Türkiye birinciliği, Türkiye ikinciliği, Türkiye üçüncülüğü madalyalarının geldiği günün sabahı mangal kesmez, illa ki fırın yanmalıydı.

Ayıp değildir söylemesi 13 yaşında Türkiye Şampiyonası’nda geçen hafta yarıştığı 3 branşta da açık yaş finaline kalıp, her dalışında bir madalya çıkaran Başak Bizden’in babası olurum; sayesinde ünlendim malumunuz.

Geceden yaptığım fırın yakma planını kağıda döktüm, kopyalarını da aldım. Asılları salondaki kasaya, kopyalarını ise mahzendeki büyük kasaya kilitledim.

Plan uyarınca sabah 05:30’da kalkılacak, civardan harup, zeytin ve diğer ağaç altlarındaki döküntü dallar toplanacak, 7:30’da Girne’ye vasıl olunup 12 parça kuzu incik, bir de orta boy kaburga alınacaktı.

Bahçedeki defneden 24 orta boy kartça yaprak koparılıp, sirkeli suya yatırılacak, iri diş sarımsaklar bıçak sırtı kalınlığında dilimlenip, kekikli karayağa atılacak, kalın tuz muhtelif yaprak baharatlarla iyice karıştırılıp hazır edilecekti.

Fırın 8:30 itibarı ile yakılacak, düzenli aralıklarla beslenecek 11:00’e kadar  dikkatli bir şekilde alev dengesi korunacaktı. 10:00’da ise öğütülmüş samanlı çamur hazırlanacak, fırına 40 cm mesafeden fırlatıldığında yapışacak kıvama gelene dek karıştırılacaktı.

PLANLAR SUYA DÜŞTÜ
Her şeyi incelikle düşünmüş olmakla birlikte, Boğaz’ın eteklerinde esen serin rüzgârın kalkış saatini olumsuz etkileyecek tadını hesaba katmamıştım. Planlar altüst oldu! Güneşin doğuşu ve göz kapaklarının açılışıyla birlikte detaylandırılmış programı uygulamanın koşulları ortadan kalkmıştı. Sıkıntı zaman boyutundaydı.

Planı revize ettim.

Ağaç altında kuru dal toplama merhalesini es geçtim. Malzeme temin adresini Boğaz olarak revize ettim. Hammaddeyi genişleterek incik yanına ön kol ve kalın boyun dilimlerini plana dahil ederek zenginleştirdim.

Programlanandan 4 saat gecikmeli olarak planı uygulamaya koydum. Boğaz’daki ultra lüks hipermarketime vardım. Ön dişleri Hatay’da itinayla yapılan abimin yönettiği kasap reyonuna girdiğimde, her zamanki gibi müstehzi bir yüz ifadesi ile karşılandım.

“Girecek misin yine buzluğa abi” diye sordu. Bu sefer vaktim yoktu. “Sen halledersin deyip üçlü karışımı adet belirterek ısmarladım. Mesele o kadar kolay değildi. Bir kaşını kafasının tepesine kadar yukarıya kaldırıp, diğerini dizlerine değdirmeye çalışarak şöyle buyurdu: “Şiş gibi mi olsun fırın parçaları da” diye sordu, bir çırpıda verdiğim yanıt olumluydu. İlla ki kalın kesilecekti parçalar.

OPERASYON DEVAM EDİYOR
Operasyon başlamıştı. Hemen karşıdaki “Nuh’un Gemisi” adlı güzide kafeteryaya geçtim. Basamakları çıkarken fırının ağzının açık olmasından cesaret alarak idari işler müdürüne “Başkanım neredesin” diye ses attım. Televizyon izliyor, fıstık yiyordu. Odun rica ettim. Ufaktan fırça da attım: Yakmadın şu fırını, başıma iş açtın! Odun versene 3-4 kütük birader!

Odun kalmamış. Bir kasa tahta parçasını kan ter içinde kalarak bagaja yükledik.

Ultra lüks hipermarketime döndüm. Her zamankinden farklı bir ambiyans hakimdi. İki kasadaki iki satış uzmanı dahil olmak üzere, mahşeri kalabalık gazete standına kilitlenmişti. Herkes aynı noktaya bakıyordu. Belli ki olağanüstü bir hal vardı. Gayrı ihtiyari ben de baktım.

TOP MODEL ORADAYDI!
Bakar bakmaz konsantrasyonun sebebi hikmetini şıp diye çözdüm: Gazete standında bir top model vardı!

Siyah dantelden, sırtında kalın bir saten kurdele bağlı entarisi belli ki Couture Maison Martin Margiela’nın 2013 Yaz Koleksiyonu’ndan nadide bir parçaydı. Malum türküdeki gibi “entarisi ala benziyor”du. Türkünün devamı yanlış anlaşılmalara olabileceği gibi ailevi krizlere de sebebiyet vereceğinden dileyen Youtube amcanın sorgu çubuğuna yazıp yalnızken dinleyebilir elbette.

“Ne giysem” yarışmalarındaki izleği bozmadan ayakkabılara bakmam gerekiyordu. Entariden ayakkabılara olan mesafeyi es geçtim.

Top modelin ayağındakiler yüksek topuk ve taşlı bir modeldi. Taşlara ilave parlak detaylar da vardı. Yaptığım araştırmalarda bu tarzın özel davetlerde sıklıkla tercih edilen bir trend olduğunu keşfettim. Gül kurusu ile fuşya arası bir tondaydı ayakkabılar.

Gazete standında gazeteleri sırayla alıyor, hoop diye sağ elinin başparmağını tam ortaya geçiriyor, sol elinin işaret ve başparmağını kullanarak magazin sayfalarına ulaşıyordu. Müthiş bir hız ve kendine has bir ede, top modelin profesyonelliğinin nişanesiydi.

Ortalama 10 saniyede, sol sayfanın üst köşesinden başlayıp sağ sayfanın sağ alt köşesine kadar bütün detayları okuyabiliyordu.

Top modelin esas dikkatimi çeken meziyeti ise, 2 saniye gibi kısa sayılabilecek bir sürede okuduğu gazeteyi stanttaki yerine hiç alınmamış gibi yerleştirebiliyor olmasıydı.

MAGAZİN BASINI MAFİŞ!
Top modelimizin yüz ifadesi, her gazeteyi geri yerleştirdiğinde biraz daha hayal kırıklığıyla örtülüyor, taşlı topuklu ayakkabılarından sağ tekinin ucunu yere daha bir sert vuruyordu. Belli ki aradığını bulamıyordu. Öfkesi, tepkisi magazin basınınaydı. Kendini bir türlü bulamıyordu!

Endişeli bir şekilde Havadis’i 3 parmağını kullanarak 12 saniyedeki okuma deneyimini gözlemledim. Allahtan 17’nci sayfaya bakmamıştı. Yoksa utancımdan yerin dibine girerdim. Gaileyi Mustafa Özsoy yönetimindeki magazin servisi çeksin.

Benim fırını açma vaktim geldi!