Her şey değişiyor; statüko tanımı da dahil buna.

Bizim de değişmemiz gerekiyor, anti-statükocular da şimdi kendi statükoları ile hesaplaşmalı.

40 yılın ağır yükünü, kaba gölgesini sırtımızdan attığımız yeni süreçte, şimdi tutuculuklar ve hizipleşmelerden koşar adım uzaklaşmamız lazım.

40 yıl boyunca, resmi söyleme, resmi statükoya ve dayatmalarına karşı verilen mücadelede ertelenen ve “daha sonra konuşuruz” denilen herşeyi konuşmaya başlamalıyız. Hem de yüksek sesle.

Kıbrıs’ta yeni bir siyasal kültür ve yeni bir siyasal dil inşa edilecekse, ki edilmelidir, şimdi tam zamanı.

Kan kokusu alınca göz bebekleri parlayanlar, “ölmeye ölmeye geldik” diye naralar amaya başladı. Varabilecekleri son noktaya vardılar. Bu, tükenişlerinin ifadesi. Meşru kanalları tükettiler, kendilerini tükettikleri gibi.

Şimdi, kendi statükolarımızla hesaplaşma zamanı.

Konuşa konuşa, tartışa tartışa, dinleye dinleye yeni şeyler söyleme becerisi kazanmanın zamanı.

Sloganlarla, “inadına inadına böyle işte” demelerle siyaset yapma eğiliminden…

“Küçük olsun benim olsun” takıntılarından…

Benzerlikleri değil farklılıkları ön plana çıkaran gelenekten…

Olayları ve olguları zihinlerde gizli niyetlere göre okumalardan…

Hepsinden ama hepsinden kurtulma zamanı.

Şimdi, yeni bir dil ve yeni bir siyasal kültür inşa etmeye girişmenin tam zamanı.

Önce kendimizden başlamalıyız.

Gerçekleri temel alan, yüzü geleceğe dönük adımlar atılmalı.

Kıbrıs sorunu belasından kurtulmak hiç bu kadar yakın olmamıştı.

Çözüm tüneline girildi ve giriş kapısı kilitli şimdi, varılacak yer gelecek…

Şimdi, referanduma kilitlenme zamanı.

Şimdi, referandum sonrasında zihinlerin tazelenip taptaze bir gelecek kurmak için ekip çalışması geleneğini yaratma zamanı.