New York’tan taraflar tamam dedi haberi geldi beri, bir “barışıklık havası” esiyor.

Herkes temkinli iyimserlik modunda…

Bir yanımızla ilk kez masadan kaçan taraf damgasını yemediğimize seviniyoruz, bir yanımızla da tarih tekerrürden ibarettir deyişi ile tutuşup, “New York’ta yemediğimiz damgayı Lefkoşa’da yer miyiz” endişesine gark oluyoruz.

Görüşme masasını er meydanı gibi algılamaya başlamamıza Erdoğan’ın Kore dönüşü yaptığı “Denktaş’ın eline yol haritası verdik, uymazsa kendi bilir” yollu açıklamasının katkısı olsa gerek…

Diplomatik üslubu aştığı için eleştirilen bu açıklama, çok erkek bir dil içinden ifade edildi. Türk tarafının hep üstte olacağı, bir adım önde olacağı açıklamaları da öyle.

Maskülen Türk kamuoyunun Kıbrıs sorununa çözüm arayışlarını hep “verici neden biz oluyoruz” erkek dili ile okumasını anımsayalım.

Yaklaşan yerel seçimlerdeki başarıyı bir yana bırakalım, AKP iktidarının mevcudiyetinin devamlılığıyla doğrudan ilişkilendirilen Kıbrıs’taki barış arayışlarında, Türkiye kamuoyunun önemini kimse yadırgayamaz.

Ahmet Sözen’in Kıbrıs FM’de Taylan Kav’ın programında söylediği gibi, dış politika meseleleri seçkinler tarafından belirlenip kamuoyuna dayatılır.

Bu yaklaşım karşısında bir de kuzey Kıbrıs örneğinde olduğu gibi kamuoyunun baskısıyla belirlenip kendi seçkinlerini yaratan bir süreç de var.

Türkiye açısından seçkinlerin dış politika öncelik ve eğilimlerinin kamuoyuna alıştırılması sürecinde yaygın medyanın etkili bir şekilde devrede olduğu aşikar.

Medyanın kamuoyuna alıştırabileceği dil, bir diğer ifadeyle kamuoyunun tartışma sürecindeki algı çerçevesini kuran medyanın temel malzemesi dil, hali hazırda geçerliliği olan, ağırlığı olan bir dil olmak durumunda.

Kamuoyunun benimsediği kavramlar ve üslup içinde tartışmaya açılan meselelerin fikri düzeyde hakimiyet tesisi, kamuoyunun bilmediği/benimsemediği kavramsal çerçeve içinde tartışılmasından çok daha yüksek.

O yüzden, Kıbrıs meselesinin Türkiye kamuoyunda bir süre daha çok erkek bir dille tartışılmasına seyirci olacağız. Ver-kurtul noktasından bir adım önde-hep üstte olmak ikileminde geçecek bu süreç.