Kitap işleri güzel işler. Gerçi işleyiş pek güzel değil ama kitap işi güzel iş yine de.
Aral Moral’ın genç yaşta ikinci kitabını yayımlaması da güzel iş. İlkini yayınlanmadan okumuştum. İkinciyi okumamakta direndim, beleşe verince kıramadım, onu da okudum. Şimdi neden direndin diye sorulacağından kuşkum yok da tecimsel ticari meselelere temas edersem etik olmayabilir, geçelim…
Selfie modasına sırtını yaslayan bir pazarlama kampanyası ile tanış olduğumuz Tavuri ilginç bir çalışma. Kitabın nesnesi ile öznesi karışık, kafam buna epey bir bozuk, lakin diğer hususlarla birlikte bu karışıklığın neden olduğu kafa bozukluğunu da izaha gayret edeceğim.
Tavuri’yi yazmaya başladığında “oğlum satar bu kitap” demiştim. “Hoca attım maili” dediğinde sükutu hayale uğramıştım Aral Moral. Tavuri’yi beklerken ilk kitabın metni gelmişti çünkü mail box’a. So unhappy yani… Hatta shock!
Aral’ın genç yaşta
yayımladığı ikinci kitabı Tavuri,
bir dolandırıcının hayat hikâyesi olduğu kadar
hayatının hikayesini yazan yazarların da hikayesi aynı zamanda…
Hobisi takın elbise giyim kravat ve altın saat takmak, cebinde dolmakalem taşımak olan bir dolandırıcının hayat hikâyesi Tavuri kitabı.
Hakimleri, savcıları polisleri dolandıran, şişman kadınları çantada keklik gören bir dolandırıcının hayat hikayesi.
Okurken çıldırmanın eşiğinden döndüğüm bir yer var ki alıntılamadan geçersem günah işlerim:
“UBP’yi desteklerim. Eroğlu’nu da desteklerim. Kendisini çok da severim” (s. 121).
Şimdi bütün hikâye ganimet dönemleri mağdurluğu üzerine kurulunca, Tavuri’nin “şimdiye kadar siyaset yapmadım” diyerek devamla UBP ve Eroğlu’nu desteklediğini söylemesi müthiş bir bütünsellik arz ediyor.
“Şimdiye kadar siyaset yapmamak” bütünselliği davetkâr bir ifade aynı zamanda. Tavuri “şimdiye kadar yapmadım” diyor, yapmayacağının garantisi veya taahhüdü yok yani. Zaten birkaç sefer de sözlerini tutmayan siyasetçilerin seçmenleri bir tür dolandırdıkları ama kendinden farklı olarak ceza almadıklarından yakınıyor. Çifte standarttan yakınıyor. Siyasetçi olmanın avantajlarından yararlanmaya karar verirse normal karşılarım, şimdiden belirteyim bunu.
Kitapta dikkatimi çeken bir diğer husus, KKTC Cumhuriyet Meclisi’nde oturup kahve içtikleri bir esnada dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sonay Adem ile dönemin başbakanı Ferdi Sabit Soyer’in Tavuri’nin bir dolandırıcılığına yardım ve yataklık etmesi. Çaresiz bir vatandaşa Tavuri’yi “trafik cezaları ile ilgili milletvekili” olarak takdim edip eğlenmeleri, gariban vatandaşa tam 23 bin TL’sine mal olması. Nasıl ama? Başbakan ve bakan bir dolandırıcı ile kahve içerken, babası trafik suçundan cezaevinde yatan bir vatandaşın “aman”ı ile eğlenip, tescilli dolandırıcıyı milletvekili olarak tanıştırıyor ve bir “hoş”luk yapıyor…
Doğru mu söyledi dersiniz Tavuri,
yoksa iftira mı attı Soyer ile Adem’e?
Kim bilebilir ki kime güveneceğini?
Tavuri, savcılığın bir davalı aleyhine yalan tanıklık etmesi durumunda askıda bulunan dosyalarını kapatacağı vaadiyle kendini yalancı tanıklığı teşvik ettiğini anlattığı bölüm, dehşet! Aleyhine yalan tanıklık ettiği bir kişinin 16 yıl hapse mahkûm edildiğini anlatıyor Tavuri. Savcılığın, aleyhindeki dosyaları kapatacağı vaadini de yerine getirmeyerek kendini kandırdığını söylüyor…
Vay be! İnanmayalım mı?
Bütünüyle kuşkudayım şahsen…
Şimdi gelelim zurnanın zır dediği yere: Kitabın nesnesi ile öznesinin karışması nedeniyle, kafamın bozulmasına isterseniz.
Aral Moral’ın Tavuri kitabı 275 sayfa.
Bunun sadece 7 sayfasını Aral Moral yazmış!
5 sayfasını Ulaş Barış, 1 sayfasını Al Capone, 4 sayfasını Hakkı Celal Önen, 3 sayfasını Nezire Gürkan, 6 sayfasını Hüseyin Kasapoğlu, 6 sayfasını Okan Dağlı, 1 sayfasını Emir Özekman, 2 sayfasını Mehmet Dal, 3 sayfasını Derviş Doğan, 2 sayfasını Resmiye Canaltay, 2 sayfasını ismini vermek istemeyen akraba, 3 sayfasını Ferdi Sabit Soyer, 12 sayfasını Mehmet Hasgüler, 3 sayfasını Erdoğan Baybars, 5 sayfasını Sedat Oygar, 2 sayfasını Ertuğrul Hasipoğlu, 1 sayfasını Hüseyin Alkan, 5 sayfasını Kıbrıs Gazetesi, 5 sayfasını Hasan Çağda, 6 sayfasını Star Kıbrıs Gazetesi, 2 sayfasını Mustafa Çiçek, 3 sayfasını Sedef Boşnak, 2 sayfasını Stelyo Berberakis, 5 sayfasını Rana Sarro, 2 sayfasını Meltem Sonay, 2 sayfasını Sedef Boşnak ve Ahmet İlçtaç, 2 sayfasını Duygu Alan, 2 sayfasını Yeni Düzen Gazetesi, 4 sayfasını Haber Havadis sitesi, 10 sayfasını Selda İçer, 5 sayfasını Havadis Gazetesi, 2 sayfasını Suna Erden, 1 sayfasını Afrika Gazetesi, 2 sayfasını TAK, 1 sayfasını Abbas Elmas, 4 sayfasını Ahmet Tolgay, 2 sayfasını Bilbay Eminoğlu, 1 sayfasını Yılmaz Parlan, 2 sayfasını Hüseyin Ekmekçi, 3 sayfasını Birol Ertan, 8 sayfasını Şener Levent, 5 sayfasını Ediz Tuncel, 2 sayfasını Cenk Mutluyakalı, 2 sayfasını Kartal Harman, 3 sayfasını Polis Genel Müdürlüğü, 1 sayfasını İbrahim Beyazoğlu, 1 sayfasını Serhat İncirli, 1 sayfasını Ulaş Gökçe yazdı.
Soru cevap kısmı ise Tavuri tarafından yazıldı sayıyorum.
Sevgili Aral Moral, şaytan ayrıntıda gizlidir, bilirsin.
Tavuri, şeytan demek ya, ‘başkalarının yazdığını toplayıp kitap yaparak’ şeytan lakaplı bir dolandırıcıyı anlatmak muazzam bir ironi!
Kutlar, gözlerinden öperim…