Türkiye Futbol Federasyonu’nun FIFA’ya yazdığı mektubun ardından patlak veren futbol eksenli tartışma gündemi, meşin yuvarlakla yapılan sportif bir faaliyet olarak futbolun çok ötesinde şeyler anlatıyor.
Meselenin özeti şu:
Oyuncunun kulübüyle sözleşmesi devam ediyorsa, o oyuncuyu almak isteyen kulüp oyuncudan önce oyuncunun kulübüyle anlaşmak zorunda. Oyuncunun kulübünün belirlediği ücret (bonservis bedeli) karşılığında transfer konusunda başka bir kulübe oyuncusuyla görüşme izini verir.
Oyuncunun bonservisinin elinde olması demek: oyuncunun kulübüyle sözleşmesinin bitmiş ya da bitmek üzere olduğu anlamına gelir. Bu genel kural da KKTC’de çalışmıyor. Kıbrıslıtürk futbolcular, KKTC liglerindeki takımlarından Türkiye’nin BAL (Bölgesel Amatör Lig) takımlarına transfer olmaya başladı. Bu transferlerde takımlara bonservis bedeli ödenmedi. Bir diğer anlamıyla KKTC futbol kulüpleri devre dışı bırakıldı, muhatap alınmadı.
Kıbrıslıtürk futbolcular Türkiye futbol liglerinde “yabancı” statüsünde değil Türk vatandaşı olarak transfer oldu. Peki bu nasıl olabildi?
29 Mayıs 2009 tarihinde kabul edilerek 12 Haziran 2009’da Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu ile KKTC vatandaşları kolaylıkla ve diğer ülke vatandaşlarından farklı imtiyazlarla TC vatandaşı olabiliyor. Kanunun ilgili maddesi şöyle:
MADDE 42 – (1) Türk vatandaşlığını kazanmak üzere başvuruda bulunan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşları, Türk vatandaşı olmak istediklerini yazılı olarak beyan ettikleri takdirde Türk vatandaşlığını kazanırlar.
Kıbrıslıtürklere verilen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma hakkından yararlanarak Türkiye’de TC vatandaşı olarak yeni lisanslar çıkararak futbola başlıyor. Bu sayede lisans ve bonservis ücreti sıfırlanıyor, transfer değil virgin birth (bakir doğum) esasıyla ile futbola yeni başlanmış gibi hayat devam ediyor.
“İhanet, ahlaki çöküş ve aldatılmışlık”
Bonservis krizi Ocak ayının ilk günlerinde Küçük Kaymaklı Kulübü’nün üç oyuncusunun Uşak Spor’a transferiyle başladı. Aslında ortada bir transfer değil, futbolcuların kulüplerinden habersiz, onaysız bir şekilde takım değişmeleri söz konusuydu.
Küçük Kaymaklı Başkanı Ali Başman, Türkiye Bölgesel Amatör Lig’deki (BAL) Uşak Spor’a giden üç futbolcusu Çağrı Kıral, Musa Şanlıer ile Mustafa Yaşınses konusunda basın toplatısı ile yanıt verdi.
Kulüp başkanı Başman futbola kulübün altyapısından 1999’yılında başlayan 15 yıldır sahip çıktıkları futbolcularının transfer edilme biçimleri yüzünden kendilerini “ihanete uğramış” hissettiklerini söyledi.
Çağrı, Musa ile Mustafa’nın bırakın kendilerine ailelerinin zor durumda olduklarını belirtmeleri ile ailelerine de maddi yardım yapıldığını söyleyen kulüp başkanı, bu üç futbolcunun “etik dışı kendilerinden habersiz hatta emrivaki yapar gibi gitmelerinin “ihanet kelimesi ile açıklanabileceğini” ifade etti.
Kulübün çok mağdur olduğunu bu işin böyle gitmeyeceğini ve bu transferlerin bir esasa bağlanması gerektiğini dile getiren Başman, kulüp olarak yetiştirme bedeli almaları gerektiğini söyledi.
Başman, kendi başkan olduğu sürece, bu iki futbolcunun Türkiye’den dönmeleri halinde, Kaymaklı camiasının kendilerini kabul etmeyeceğini ve hatta kulüp lokaline bile giremeyeceklerini, başkanlıktan ayrılmasından sonra seçilecek yönetimlerin de bu karara saygı duyacağını umduğunu ifade etti.
Küçük Kaymaklı Futbol Şubesi sorumlusu Buran Atakan, Musa Şanlıer’in Almanya’da futbol oynarken, babasının sürekli kendisini arayarak Musa’yı transfer etmeleri için hergün kapılarını aşındırdığın, 50 bin TL’lik bonservis bedeline ilave Musa’ya da 20 bin TL verilmek kaydı ile fotbolcunun transfer edildiğini hatırlattı.
Küçük Kaymaklı yöneticisi Savaş Atakan üç futbolcunun gidiş yöntemlerinin “ahlak çöküntüsü içinde olduklarını gösteriyor” derken Futbol Şubesi Sorumlusu Buran Atakan ise “kendimi aldatılmış hissediyorum” dedi.
“Sizin yerinize ben vatan haini olmaya hazırım”
Futbol camiasının ana tartışma gündemi olan bonservis bedelleri meselesi Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu’nun 10 Şubat 2015’te olağanüstü genel kurul toplantısıyla yeni bir merhaleye geçti.
Toplantıdan, Kıbrıs liglerinde futbolcuların Türk takımlarına bedelsiz olarak gitmelerinin engellenmesi konusunda 45 gün içerisinde önlem alınmadığı takdirde, Kuzey Kıbrıs liglerinde mücadele eden takımların Kıbrıs Cumhuriyeti Futbol Federasyonu’na (KOP) üyelik başvurusu yapılması kararı çıktı.UEFA ve FIFA tarafından tanınmayan Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu ve Kuzey Kıbrıs Süper Ligi de resmi futbol ligi olarak kabul edilmediğinden futbolcuların sözleşmeleri de tanınmıyor. Tartışmalarda kulüplerin uluslararası tanınmışlığı olan KOP’a üye olarak futbolcuların UEFA ve FIFA tarafından kabul görecek sözleşme altına alınması ve başka bir kulübe bedelsiz olarak gitmelerinin engellenmesi öngörüldü.
Sertoğlu, sözleşmelerle ilgili başlattıkları görüşmelerin 45 gün içerisinde sonuçlanmaması durumunda KOP’a üyelik başvurusu yapacağını açıkladı.
Ayrı ayrı KOP’a üyelik başvurusu yapmayı kararlaştıran futbol kulüplerine hitaben “Sizin yerinize ben vatan haini olmaya hazırım” diyen Sertoğlu, 45 gün içinde herhangi bir gelişme olmaması halinde KTFF’nun KOP’a üyelik başvurusu yapması önerisini genel kurula sundu. 31 üyenin 28’i onay verirken, 3 tanesi çekimser oy kullandı ve öneri oy çokluğu ile kabul edildi.
Türkiye Futbol Federasyonu devrede!
Kıbrıslıtürk futbolcuların Türkiye futbol kulüplerine takımlarını devre dışı bırakarak gitmelerinin kulüpleri açısından yarattığı maddi kayıpların önlenmesi için başlatılan girişimlerin sonuçsuz kalması durumunda Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu’nun Kıbrıs Cumhuriyeti Futbol Federasyonu’na “vatan haini olarak itham edilme pahasına” üyelik başvuru yapma kararı almasının ardından Türkiye Futbol Federasyonu devreye girdi.
Ama iki ülke futbol federasyonlarının arasındaki soğuk atmosfer sürüyordu. Ekim 2014‘te KTFF Başkanı Hasan Sertoğlu Yıldırım Demirören hakkında TC-KKTC resmi ilişkilerindeki jargonun çok dışında, hiç de beklenmedik şeyler söylemişti. Sertoğlu iki ülke federasyonun ilişkilerini soran gazeteciye “Demirören ayrı bir dünyada yaşıyor. Türkiye futbolunun geldiği nokta da belli zaten. En büyük destekçimizin Türkiye Futbol Federasyonu olması lazım. Haluk Ulusoy’u ayrı tutuyorum ama bugüne kadar kimse bize ne yaptınız diye gelmedi. Bırakın geleni soran da yok. Bu bizi gerçekten üzüyor ve yaralıyor. Federasyon başkanının bir ilgisi alakası olması lazım bu işlerle. Hepimiz Türküz. Bu kadar ilgisiz ve alakasız olmaması lazım” cevabını vermişti:
“Demirören bizimle hiç görüşmedi. Biz bir kez ziyaretine gittik, yarım saat bir şeyler konuştuk. Ondan sonra da bir girişim olmadı. Yıldırım Demirören’in zaten kendine göre bir dünyası var ve o dünyada yaşamaya devam ediyor. Türkiye futbolunun geldiği nokta da belli zaten. Yeni gelecek başkan Haziran ayında, inşallah bizimle iyi ilişkiler kurar ve bize destek verir. Çünkü bu desteğe ihtiyacımız var. Açık ve net. Uluslararası tanınmışlığı olan Türkiye gibi bir ülkenin kesinlikle destek vermesi lazım. Ama yapacak bir şey yok. Haziranı bekleyeceğiz çünkü Yıldırım Başkan’ın bu konulara bakış açısını biliyorum”.
TFF’yi meseleyle ilgili olarak devreye alan girişim KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’ndan geldi.
Lakin aradaki buzları eritmek için devreye giren Eroğlu ile Sertoğlu’nun da arası buz gibiydi.
Sertoğlu, Haziran 2014’teki Lefkoşa Belediye Başkanlığı seçimlerinde Ulusal Birlik Partisi’nden adaylığını açıklayıp seçim kampanyasına başladıktan kıs bir süre sonra adaylıkatn vazgeçtiğini açıklamıştı. Sertoğlu, UBP’nin resmen doğal lideri de olan Eroğlu’na kırgındı.
Kasım 2013’te Zürih’te Rum mevkidaşı KOP Başkanı Costakis Koutsokoumnis ile Zürih’teki FIFA merkezinde, FIFA Başkanı Sepp Blatter ve UEFA Başkanı Michel Platini’nin arabuluculuğunda gerçekleştirilen törende, Kıbrıs’ta futbolu birleştirmesini öngören geçici bir taslak metnin altına imza atmıştı. İki federasyonun oluşturacağı heyetlerin görüşmeye devam ederek kesin anlaşmanın sağlanması halinde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti takımlarına Avrupa’da mücadele etme yolunun açılması öngörülüyordu.
İmzaların atılması ihtimali ile birlikte Sertoğlu’nun aleyhine başlayan “KTFF, Rum kuruluşu olan KOP’un altına girerse, bunu diğerleri izleyecek ve Rum egemenliği de KOP üzerinden kuzeye egemen olacaktı. KKTC ‘nin altı boşaltılacak” kampanyası zirve yaptı ve KTFF Başkanlığı’ndan istifası istendi. Belediye başkanlığı adaylığı da radikal milliyetçi çevreler tarafından bu çerçevede malum hainlik edebiyatı tadında yerden yere vuruldu. Sonunda Sertoğlu pes ederek şu açıklamayı yaptı:
“LTB Başkanlığı benim için olmazsa olmaz değildir. KOP ile ortaklık süreci zarar görmeye başladı. LTB olmazsa olmaz değildir, Ama bu KOP-KTFF işi olmazsa olmadır. Cumhurbaşkanı ile bu konuları çok kez görüştük, bizimle aynı fikirde olmadığını biliyoruz”.
Hasan Sertoğlu aleyhine başlatılan kampanyanın perde gerisindeki ismin kendisiyle aynı fikirde olmadığını, KOP ile işbirliğine olumsuz baktığını bildiği Derviş Eroğlu olduğu siyaset kulislerinde uzun süre konuşuldu.
Sertoğlu’nun hem Eroğlu, hem de Eroğlu’nun daveti ile Kıbrıs’a gelen TFF Başkanı Demirören arasında çifte soğuk rüzgarlar esiyordu.
Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu’nun 45 gün ültimatomu verdiği 10 Şubat’taki olağanüstü genel kurul toplantısından 7 gün sonra TFF Başkanı Yıldırım Demirören KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun davetiyle Kıbrıs’a geldi.
Demirören, “TFF ile KTFF arasında yaşanan sorunları nasıl aşmayı planlıyorsunuz?” sorusuna, “Muhakkak sorun çözülecek ama ne şekilde çözülürse çözülsün FIFA’nın kuralları çerçevesinde çözülecek” yanıtını verdi. Demirören bonservis krizinin çözümü için KTFF’nin olmadığı FIFA’yı işaret ediyordu.
Demirören Kıbrıs’a geldiğinde KTFF’yi ziyaret etmemesi eleştiri konusu oldu. Cumhurbaşkanı tarafından davet edilmişti ama bu “bizi kaale almıyor” yorumlarına yine de engel olmadı. Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş, “Sertoğlu’na Demirören’i git Ercan’da sen de karşıla senin dengindir dedik gitmedi” diyerek aradaki soğuk rüzgarın şiddetini dile getirdi.
Temsilcilik krizi ve dillerin altındaki baklalar
Demirören KKTC ziyaretinde baonservis krizinin “FIFA kuralları çerçevesinde çözülmeli” sözünün gereğini hiç kimsenin beklemediği şekilde yaptı. TFF FIFA’ya resmi bir yazı göndererek KKTC’de bir temsilcilik açmalarının uygun olup olmadığını sordu. FIFA ‘tanımadığı’ KTTF’ye bir yazıyla bu talepten haberdar olup olmadığını, olumlu yaklaşıp yaklaşmadığını sordu. Sertoğlu FIFA’ya TFF’nin KKTC’de bir temsilcilik açmasının kabul edilemez olduğunu bildirdi. TFF’nin KTFF’nunu muhatap almamasının yanlış olduğunu söyledi. TFF’nin mektubunun ortaya çaıkmasıyla Kıbrıslıtürk siyasal ve sosyal fay hatlarından baklalar dökülmeye başladı.
KKTC’de TFF’nin FIFA’ya gönderdiği mektupla ilgili bir çift laf etmeyen kalmadı. Herkes konuştu, herkes içini döktü. Söylenenler iki ana başlık altında toplanıyor:
1. TFF ve Türkiye Kıbrıslıtürkleri yok sayıyor, kurumlarına saygı duymuyor, muhatap almıyor.
2. TFF bizim için doğru olanı yaptı. TFF ve Türkiye’ye kırıcı ithamlarda bulunmak, Kıbrıslıtürkler ile Türkiye’nin arasını bozuyor.
Başbakan Yardımcısı Ekonomi Turizm Kültür ve Spor Bakanı Serdar Denktaş’ın Sertoğlu’nun konuya yaklaşımı ve aynı görüşte olanların ifadeleri için Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı ve Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Bülent Arınç’tan ve Anadolu insanından özür diledi. TFF’yi böyle bir adım attığı için kutladı.
Denktaş, “Bir sorunun çözümü için talepte bulunan biz, bu talebi çözmek için girişimde bulunan Türkiye Futbol Federasyonu ve daha yolun başında burayı yok saymakla suçlanan Türkiye Futbol Federasyonu. TFF , Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu’nun tanınmamasından kaynaklanan sorun nedeni ile KKTC’de ofis açmak için uğraş veriyor bunu elbette FİFA’ya soracak” dedi.
Denktaş, “nedir bu kompleks anlamış değilim, biran önce bu arkadaşlara bu kompleksten kurtulmalarını tavsiye ediyorum. Doğru bulunmayan bir konuyu tartışmayı seviyeli yapmak gerektiğini vurgulayan Denktaş, yapılmak istenen yardımı hakaretamiz yaklaşımlarla karşı çıkmak, çizgiyi aşacak şekilde hareket etmek kompleksten başka bir şey değildir”. İyi niyetli bir girişimi bizi yok saymaktır diyerek Türkiye’ye saldırmayı görev addedenler artık ne yaptıklarını artık bir daha düşünmek durumundadır. Bunun karşısında sonuna kadar mücadele ederim. Anadolu insanını üzecek şekilde konuşmak Kıbrıs Türkü’ne yakışmıyor” dedi.
Yapılanın ülkenin gençlerinin sorununu çözmeye yönelik olduğunu belirten Denktaş, “bizim talep ettiğimiz bir şeyi çözmek için atılan bir adımı hakaretle karşılayacaksak Anadolu insanından özür dilememiz gereken bir durum yaratılmış oluruz. Kimsenin beni bu duruma sokma hakkı yoktur” dedi.
Başbakan Özkan Yorgancıoğlu ise, TFF’nin KKTC’ye geldiğini ancak KTFF’ye gitmediğini ve muhatap kabul etmediğini hatırlatarak şunları söyledi:
“Kimse kusura bakmasın, biz böyle bir ilişkiyi doğru bulmayız. TFF’nin FIFA’ya yazdığı mektubun içeriğini anlatamaya çekinirim, siyaseten skandal olur. FIFA KTFF’yi muhatap alıp yazı gönderdi. Biz kendi kurumlarımıza sahip çıkmak zorundayız. Tavırlarımız kurumlara sahip çıkma taleplerinden kaynaklanıyor”.
“Kurumlarımıza sahip çıkmak, saygı görmek” ve “Anadolu insanını üzecek şekilde konuşmamak”. İşte bütün mesele, KKTC siyasal ve toplumsal nabzının attığı iki ana damar…
Futbol asla sadece futbol değildir!
FIFA, TFF, temsilcilik açma girişimi tartışmalarına sadece futbol yerine, futbolun milliyetçilikle eklemleniş serüveni ihmal edilmeden bakılmalı. Kitleleri harekete geçirebilme gücüne sahip bu iki güçlü olgunun kolaylıkla iktidarların odağına girerek “biz” ve “onlar” ayrımı üzerinden ulus olma algısının kanıksanmasında önemli bir rol oynadığına ilişkin çok zengin bir literatür var.
Henüz sahada top, çoşkulu taraftarlar yok ve başlama düdüğünün kalp atışlarını kışkırtan sesi duyulmadı. Ama siyaset sahnesinde maç devam ediyor.
Sahaya kaçak giren marjinal korsan oyuncular ihmal edilirse, takımların her ikisinin ortak paydası “biz”. Bu üç harfli kelime bir taraftan Kıbrıslırumlarla diğer taraftan Türkiye ile farklı bir Kıbrıslıtürk kimliğinden başka bir şeye tekabül etmiyor.
İşin en dikkat çekici tarafı da “bizim kurumlarımızın itibarı”, “bizim kurumlarımızın saygınlığı”, “bizim kurumlarımızın yok sayılmamasının gerekliliği”, “bizim kurumlarımızın saygınlığı” çerçevesi…
Bu çerçeve ortak bir ruh haline tekabül ediyor.
KKTC yurttaşlarının futbol oynayabilmek için toplumsal kimliklerinden vazgeçmemek veya başka bir vatandaşlığı (TC vatandaşlığı/Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığı) tercih etme zorunda kalmalarına isyanı: Ne birinin alt yönetimi olmayı kabul, ne birinin azınlığı olmaya eyvallah!
Profesyonel futbolcu Osman’ın bugün derste söylediği gibi:
“Hocam, geçen hafta çok güzel bir gol attım. Seyirciye doğru koştum, 10-15 kişi vardı. KKTC dışında bir ülkede, mesela İngiltere’de doğmuş olsam seyirci o golden sonra çıldırırdı. Oralarda çok basit, sıradan gollere seyircinin verdiği coşkulu tepkiyi izlerken buralarda harcanıyorum diye düşünüyorum. Bazen arkadaşlarla konuşurken başka anne ve babanın çocukları olarak başka ülkelerde doğsaydık nasıl olurdu diye konuşuyoruz. TC vatandaşlığına geçerek BAL ligine giden arkadaşlarımız için bazen kurtardılar kendileri diyoruz, bazen de keşke burada devam edebilselerdi diyoruz. Kimliğimden vazgeçmek zorunda kalmadan top oynamak isterim”.
Bir gün dünyanın farklı ülkelerinde binlerce başka insan “Je suise Osman” pankartlarıyla yürür mü?
Marjinal azınlık hariç, en azılı KKTC muhaliflerinin dahi kurumlarımızın geçici bir durak olduğu algısının yavaş yavaş değiştiği yönünde yeni bir toplumsal mutabakatın ipuçlarından biri de, yeşil zeminlerde olmamasına karşın meşin yuvarlağın etrafında kristalize olan kurumlarımız eksenli isyanlar…