Muhteşem Yüzyıl’ın son bölümünü çok istememe rağmen kısmen izleyebildim. Özellikle Sümbül Ağa’nın çocukluğunda iğdiş edildiği günü anlattığı bölümü.
Tarihçilere göre, köle tüccarlarının eline geçen erkek çocukları arasından hadım edilenler harem ağası olarak eğitildiler ve gözlerini bir ‘büyük cihan devletinin sarayında’ açtılar. Ağalar Ocağı’nda tam bir görev adamı olarak yetiştirildiler. Padişaha en yakın olmanın gururunu doyasıya yaşadılar. Osmanlı hareminin asırlarca bir sır olarak kalmasını sağlayanlar onlardı… Yaşama ve üreme zevklerini körelten bir operasyona maruz kalmaları, kendilerine bir ikbal kapısı açardı. Nitekim hadım edilen bu çocuklar artık saraylara layık bir meta idiler. Mısır, Kuzey Afrika, Endülüs ve Hindistan saraylarında bazıları idarecilik, bazıları illerde valilik yaptılar. Bazıları kumandan oldu. Seferlere katılarak orduları donanmaları sevk ve idare ettiler. Osmanlı sarayına gelenler ise ağa namıyla anıldılar. En yüksek mertebe olan Dârüssaâde ağalığına varanların derecesi Sadrazam ve Şeyhülislamdan sonra gelirdi.
Harem Ağası olma yoluna çıkmanın ilk şartı hadım olmak! Hadım edilip, kısırlaştırılmak, iktidarsızlaştırılmak, harem sınırlarında “başka türlü bir iktidar”ın gerek şartı: Elde var 1 çeşit iktidar!
Hadım edilmiş iktidar, mutfakta aşçıyla didişmek, cariyelere ayakçılık yapmak, ayak oyunlarına alet olmakta sınırsız bir iktidara sahip!
İğdiş edilmiş iktidar, çok çalışır görünür, lakin hasıla sıfırdır. Faaliyet alanı, muhteşem ıvırlar ve zıvırlarlar dünyasının ta kendisidir.
İğdiş edilmiş iktidarın kadim müttefikleri, Harem’i sınırlayan bütün odaları bağlayan tek geçit olan “Altınyol”a çıkmayı isteyenlerdir. Onlar da kısmî müttefiklerdir, halvete kadar sürer.
Hadım edilmiş iktidarın hayata müdahale etme marjı, nano ölçektedir. Tabalarına daha iyi bir hayat kuramaz; başkalarının ağzından vaat eder. Harem kalkışmaları, birkaç kese altınla bastırılırken hadım edilmiş iktidar, iktidar sahiplerinin keselerini dağıtmakla mükelleftir.
İğdiş edilmiş iktidarın kim olacağına, iktidar sahipleri karar verir. İğdiş edilmiş iktidar, iktidar sahipleri tarafından “tek kelime”, “tek işaretle” görevlendirilir. Uzun uzun izaha gerek yoktur.
Her şeyin bir…
Uzun süre önce, bir Ramazan ayında, “Bu kutsal ayda Kıbrıslıtürkler içki içiyor” deyip üstüne vazife olmayan işlere hadsiz bir şekilde burnunu soktuğu günden beri takip etmediğim eski öğrencilerimden Nazmi Pınar arayıp, sabah programında Günün Yorumu bölümüne telefon konuğu olmamı istemese, bütün bunlar aklıma gelmeyecekti. “Her şeyin bir şeyi var” lafı demek ki doğruymuş. Bana iletişim uzmanı diye hitap etti, manidardı.
Gelelim hadım siyaseti ve KKTC gündeminin alakasızlığına.
Sabah aldığım 3, bulduğum 1 gazeteyi okumuştum. Birkaç ortak haber dikkatimi çekmişti. Bunlardan biri Meclis Başkanı Sibel Siber’in Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan ve Cemil Çiçek ile görüşme fotoğrafları, diğeri son Bakanlar Kurulu sonrasında yapılan açıklamanın unsurları ve Kıbrıs Türk Esnaf Zanaatkârlar Odası’nın elektrik zammı protesto eylemi ile ilgili tam sayfa gazete ilanındaki ifadelerdi.
Akşam haberlerine yine koymuşlar telefon bağlantısındaki değerlendirmemi ama evde Kanal T çıkmadığı için kendi kendimi televizyondan dinleyemedim.
Sivil toplum örgütlerinin ekseriyetinin, sendika ile meslek odalarının ekseriyetinin, siyasal partilerin ekseriyetinin ve gelmiş geçmiş ve mevcut hükümetlerin ortak bir sorunu olduğu yönünde bir kanaatim var, bunu paylaşmıştım sadece.
Sivil toplum ve meslek örgütleriyle sendikaların ekseriyetinin, hükümette kim olduğuna göre hareket etmelerinden feci halde gıcık kapıyorum. Bizimkilerse öyle, ötekilerse şöyle… Hiç olmadı! İktidarda “bizimkiler” olmasa elektrik zammını protesto ilanında “zamları def etmek” yerine “hükümeti def etmek” denileceğine bahse girerim!
Sendikaların, grev sözcüğünü ağza almayıp kara çelenk ve muhtıra vermekle yetinmeleri de aynı aklın ürünü. Bizimkiler şey etmesin mantığı, bahse girerim.
Bakanlar Kurulu toplanıp İnşaat Encümeni’ne yeni üyeler atamış, bir de engelli vatandaşlar için asansörlü minibüs alınmasına karar vermiş. Bir bahis şirketinin lisansını iptal etmiş ama hangi şirket olduğunu sorulmasına rağmen açıklamamış. Ivır, zıvır, furfura-ül temaşa!
Bir Muhteşem Yüzyıl kehaneti!
Meclis Başkanı Sibel Siber, bir günde devletin en tepe üç ismiyle görüşmüş, biriyle 1 saat özel olarak görüşmüş ama açıklama yapılmamış.
“Yakında gelip Kıbrıs’a büyük güzellikler yapacağız” diyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin makamlarına “insanımızın yüzü gülsün istiyoruz” demiş.
Varlık nedenini yitiren bir siyasetten ziyade, anlamını yitiren bir yönetme aklından söz ediyoruz aslında.
Maksat nedir? Siyaset ne için yapılır? Devlet ne için vardır? Makam ne işe yarar? İktidarın kaynağı ve kökeni nedir? Nasıl kullanılırsa, ne tip bir iktidar olur? Hadım olmak, iktidarsız kalmak ne çeşit bir iktidar sahibi yapar siyasetçiyi? İrade kimdedir?
Böyle kıl tüy sorular sormanın lüzumu yok.
Lüzumlu olan bir kehanet:
DP kurucular listesinde adı olan CTP’nin BG milletvekili Sibel Siber KKTC Cumhurbaşkanlığı’na aday olacak. 4 dakika 44 saniyelik “Neden aday oldum?” filmindeki şu ifadeleri kullanan Asım Akansoy CTP Genel Başkanı olacak:
“Her şeyden evvel, Sibel Siber Hükümeti’nin bu toplumda yarattığı pozitif izlenim, güven, şeffaflık, umut ve uzlaşı kültürü sizce ne durumdadır? Sibel Siber Hükümeti’nin bıraktığı noktadan ileri mi gitmiştir, güven tazelenmiş midir yoksa gerilemiş midir? Bu sorunun cevabını gelin fısıldayarak değil, yüksek sesle söyleyelim. Sibel Siber Hükümeti ile bu topluma yansıyan ve olumlu şekilde karşılık bulan siyasi anlayış, gün be gün bizden uzaklaşmaktadır. Bunun sebebi nedir? Bu olumlu dalga sayın Sibel Siber’in şahsi bir marifeti miydi, yoksa bir başka siyasi kültürün, bir başka yönetim anlayışının bir ürünü müydü?”
Sonra ne mi olacak?
Muhteşem Yüzyıl başlayacak, ben Sümbül Ağa’yı izleyip yine üzüleceğim!