Akıl ve zekâ arasındaki farklar konusunda küçük kızla yaptığımız münazara çok taze. “Akıl kafanın içindeki beyindir, zekâ onun nasıl işlediğidir” dediğinde boyundan büyük yeni bir lafını daha duymanın tarifsiz mutluluğunu bir kez daha tattım, enfesti…

Zekâ meselesi aklıma nasıl geldi diye soranlar olmaz da, velev ki var diye özetle izah edeyim: Zekâ ile bakımlı olmak arasında bir ilişki olduğu sanrısına kapılanlara maruz kalmaklıktan mütevellit alakam. Düşünmeye değmez deyip teğet geçtim. Ana yemek ırkçılık yine.

1990’ların ikinci yarısında nükseden bir hastalık hala devam etmekte. Lefkoşa’nın Girne Kapısı, İnönü Meydanı civarı ve ara sokaklarında gece geç saatlerde bir kesim Kıbrıslıtürk gençler âlem yapmaya devam ediyorlar.

Kafa genelde ya güzel ya güzele yakın. Surlariçinde arabalı tura çıkılıyor. Yolda, kaldırımda, kapı önünde, sokakta rastlanan hedefe yaklaşılıyor. Genel bahane saat sormak. Arabaya yaklaşan hedefe tokat yumruk girişiliyor. Boynundan yakalanıp camdan içeriye çekiliyor. Araba yavaştan hareket ettirilip iyice çaresi bir hale sokulup dövülüyor. Bir diğer yöntem de arabadan inip yakına çağırmak. Bu modelde tekme tokat giriliyor.

Hedeflerin ortak özelliği göçmen olmaları. Türkiyeli, Pakistanlı… Kıbrıslıtürk gençler göçmenleri dövüp eğleniyor. Lefkoşa dışındaki durumlarla ilgili güvenilir bilgi ve gözlemim yok. İddia ederim ki Mağusa ve Girne’de de durum çok benzerdir.

Yoksullaşma ırkçılığı tetikler diyen araştırmalar yanlış değil. Yoksulluk güzel bir şey değil.

Ülke ekonomisi yönetimini yoksulluğu yok sayıp, yoksullaşmayı yok sayıp, hayat pahalılığını memur ve emekli maaşlarına yansıtacağız açıklamalarına indirgemek, masum mu?

Bu masumiyet, sokağa nasıl yansır?

Öfkeyi yabancı olana nasıl yansıtır?

Yerli olanı nasıl biçimlendirir?

Bunları düşünmek ayıp mı?

Yoksulluğu görmezden gelmek, yoksullaşmayı gündeme bile almamak, inkâr etmek akıl işi mi?

Bakımlı zekâ, aklı kullanmaz, zekâyı imaj yapmaya indirgerse, tekme tokat âlemine ırkçılık tavan yapar.

Zamlar ve yoksullaşma otomatiğe bağlandığında, ırkçılık ve öfke de otomatiğe bağlanır.

Öfke ve çaresizlik garibana, daha yoksula, daha zayıfa kanalize olur. Böylelikle yoksullaşan, yoksullaşmanın acısını daha yoksuldan itinayla çıkarır.

“Onların yüzünden” kolaycılığı yeni yoksul ırkçıya güzel gelir.

Who cares?