Kıbrıslıtürk toplumu ile Kıbrıslırum toplumlarının Kıbrıs’ta varlıklarına birlikte sahip çıkarak ekonomik, kültürel ve demokratik anlamda zenginleştirmelerinin önündeki gerici zihniyet, maalesef her ikisinin de tükenişine hizmet ediyor.
Nikos Anastasiadis 7 Temmuz 2017’de tarihi çözüm fırsatını masada bırakıp Kıbrıslıtürkleri çözümsüzlük öğütücüsüne atarak Kıbrıs’ta yeni bir dönemin kapılarını açmıştı. Kıbrıslıtürklerin en temel insan haklarını bu açılan kapıdan hoyratça giren kötülük daha da geriye sürüklüyor.
1930 İsyanı sonrasında Kıbrıs’ta İngiliz Kralı’nın manevi kişiliğini korumak ve sömürge yönetimini devam ettirmek için düşünce, ifade, örgütlenme ve eleştiri hakları daha da kısıtlanmıştı. İngiliz sömürge yasalarının 90 yıl sonra benzer anlayışla yeniden uygulanması için 3 yasada değişiklik gündeme getirildi. Bunların tam da geleceğe dair umudun yok edildiği, demokrasinin derin bir bunalıma, ekonominin de kronik bir krize sokulduğu günlerde akla gelmesi çok şey ifade ediyor.

Üzücü olan mücadelenin de 7 Temmuz 2017’de açılan kapısından hoyratça giren kötülüğün giderek normalleşmesi, diyalog ve uzlaşı denerek kötülükle pazarlığa oturan makbul muhalefet tarzına mahkum olunmasıdır. Bu muhalefet tarzının en büyük toplumsal kazancı, kötülüğün topluma daha sempatik gelmesine hizmet etmek olabilir.
Güneyde ne kadar görmezden gelinmek istense de çözümsüzlük öğütücüsü sadece Kıbrıslıtürkleri değil beraberinde kaçınılmaz olarak Kıbrıslırumları da sığacak kadar büyüktür.