Kafamı kurcalayan onca meselenin birkaçının girizgâhına, kış bahçesindeki yemek öncesi rutin sohbetimizde değinme serüveni, hanımın “nasıl yaşamak istiyorsun” sorusuyla esas mecraya oturdu. Soru buydu: Nasıl yaşamak istiyoruz?

Sizin nasıl yaşamak istediğinizi es geçiyorum, öncelikler sıralamamda değil diye. Esas mesele, benim nasıl yaşamak istediğim. Bir diğer tarafıyla, istediğim gibi yaşamak için ne yapmam gerektiği? Yoksa neler yapmam gerektiği olarak düzeltmeli miyim son cümleyi dersiniz?

Aklımdan zerre kadar bu meseleyi kaleme almak geçmiyordu. Önümüzdeki 9 günlük kesintisiz resmi bayram tatili vesilesiyle o soruyu sorana kadar bu mesele gündemimde yoktu.

Cümle aynen şöyle:

“9 günlük bayramın ilk 3 günü sonrasında hizmetlerin devam etmesi için bayram tatilini kullanmayı reddeden 1 memur sendikası var mı?”

Soru sosyal medyada paylaşıldığından tepkiler anında görüntü. Paylaşıma gelen yorumlardan itinayla seçtiğim en güzide örnekler şöyle:

Ulaş Barış: Memurlar hayat pahalılığını alamazken; okullarda öğretmen yokken; elektrik kurumu özelleştirilmeye çalışırken tısı çıkan bir halk var mı da, sendika olması olmaması seni bu kadar yordu ey Ali?

Pembe Behçetoğulları: Başka ülkelerde daha güzel tatiller var. Mesela christmas tatili 3 hafta filan… sonra nisan gibi nefis bir easter var; o da 3 hafta filan sürüyor. Etti mi sana 1.5 ay şimdiden. Bu arada bizde bu bayramlar denk düşerse bir 15 gün filan oluyor, o da maksimumda. Şubat ayında biz tatil filan yapamıyoruz örneğin; 2 gün ya yapıyoruz ya yapamıyoruz. Yani ben kendi işimden örnek veriyorum. O yüzden kasmayalım, devlet işlerimizi önceden yapalım, tatilde de biraz dinlenelim… Ne diyorsunuz?

Leman Kutay Aslım: Böyle abesle iştigal sorular nerden aklınıza geliyor?

Sami Saygun: Elma ile armutları karıştırma.

Serkan Yürür: Bence devlette çalışanların hepsini idam edelim hatta kurşuna dizip öldüklerinden emin olmak için tek tek kafalarına kurşun sıkalım… Neden özelde 12 saat çalışmadılar diye. Hatta özeldeki gibi angarya çalıştırılmadılar diye ve 15 günden fazla izin istediler diye. Mesai saatlerinin belli olması bile başlı başına idam konusu. Ben hem özelde hem de devlette çalışmış biri olarak devletin daha verimli olabilmesi için yapılması gerekli olan reformların olduğuna katılıyorum, mesainin değişmesi ya da değişmemesi ne yazık ki verimliliği artırmayacak. Ancak özelin de sosyal halklarının iyileştirilmesi gerekir yani devlettekilerin insanca çalışma sosyal hakları gasp edileceğine özel sektörde çalışanlarında haklarında iyileştirmeler yapılması gerekir… Neyse bu konu uzar gider sevgiler saygılar…

İzzet Türkmen: Sayın Ali Bizden sıkıntı memurun çalışma saatleri ya da yıl içerisinde kullandığı izinler değildir. Ülkemizdeki devlet olgusuna geniş çerçeveden baktığımız zaman aslında problemin kökünde SOSYAL DEVLET olamama olgusu ve buna bağlı olarak da ortaya çıkan sistemsizlik anarşisidir. Öncelikle Özel sektörün derhal sendikalaşması toplu iş sözleşmesi ile özelde çalışan herkesin sosyal haklarının yasallaşması gerekmektedir.

Bir de Dr. Mehmet Özlüses şöyle bir değerlendirme yaptı cümleyle ilgili:

“Ali Bizden’i tanır mısınız? Ben, ‘tanırım’ diyemem! Ne iş yaptığını bilmediğiniz bir kişiyi tanıdığınızı nasıl iddia edebilirsiniz ki?

Kitabımın basımı sebebiyle tanıştım Ali Bizden’le. Bu sebeple de matbaacı olduğunu sanırdım. Reklamcılık da yaptığını öğrendim bir süre sonra. Bir süre sonra da öğretim görevlisi olduğunu işittim. Sonra gazetede köşe yazarı olduğunu gördüm, radyoda program yapımcı ve sunucusu olduğunu duydum.

Sanırım bu aralar ‘BatBağacılık’la meşgul.

O vakur, o ciddi görünümün, o tok ses tonunun ardında nasıl muzır bir çocuk var ki, face’e attığı ‘bıyık’ gibi, ‘pp’ gibi taşları değil 40, üç yüz bin akıllı getirseniz çıkaramaz.

Ben artık çıkarmaya çalışmaktan vazgeçtim, ertesi gün Havadis Gazetesi alıyorum!

Geçen gün yine benzer bir şey yaptı: ‘9 günlük bayram tatilinde 3 gün izin yapmayı kabul eden kaç sendika var’ diye bir taş attı.

Bu taşın ardından böyle bir kör kuyuya atlamaya hiç niyetim yoktu. Çünkü ben bir devlet çalışanıyım. Üstelik de bir doktorum: Ben TEMBELİM! Ben ÇOK FAZLA MAAŞ alıyorum ve aldığım parayı HAKETMİYORUM!

Keşke şu an okuduğum kitapta J.G. Ballard’ın ‘Bilme Eşiğini Atlıyan Adam’ diye bir öyküsü olmasaydı. Keşke tam da bu öyküyü okuyor olmasaydım.

J.G. Ballard bu öyküyü ne zaman yazdı bilmiyorum. Öykü gelecekte bir zamanda geçiyor. Normal çalışma süresi günde 12 saat ve 14 saate çıkarılmaya çalışılıyor. Kahramanımız Dr. Franklin ‘pazar vardiyasına başlayan otomobil fabrikasına gezici doktor olarak atanınca, kendi muayenehane saatleri de pazar sabahına taşmıştı. Ama zaten az olan boş saatlerine yapılan bu tecavüze içerleyeceğine, memnun olmuştu. Tek (ve korkutucu) bir nedenle: Ek gelire gereksinimi vardı.’

Bizim ülkemizde memurlar hariç hemen herkes günde yaklaşık 10 saat çalışıyor.

Bizim ülkemizde memurlar hariç hemen herkes cumartesileri de çalışıyor.

Bizim ülkemizde memurlar hariç bir çok kişi pazarları da çalışıyor.

İyi de ‘sevdiklerimizle geçireceğimiz güzel zamanlar’ satın alamayacaksak, BİZ NE İÇİN ÇALIŞIYORUZ?”

Nasıl mı yaşamak istiyorum: Tam da bu yazıda yaptığım gibi yaşamak istiyorum, hayatı beleşe getirerek!