UBP TUMBA, teknokrat kabine, kadın aday güzelliği, genç ve yeni yüzler ile feminist gündemin cilaladığı eğlenceli, moralli bir geçiş döneminin ardından nur topu gibi bir hükümetimiz oldu. Hükümetimizin kurulma sürecindeki pazarlıklar, gelgitler, gitgeller falan bir yana hükümetimizin kendini gösterme günleri sonbahar serinliğine denk geldi.

İşleri zor lakin çok heveskârdılar ve bunu kendileri istedi. Güzel icraatlar yapmalarına hiçbir şey engel olmamalı. Ben şahsen bizzat kendim geride kalan lagalugalar, lolololar ve bilumum malzemeyi dilime dolayıp çeneme sakız yapmayacağım, yakışık olmaz çünkü.

Sonbaharın ilk günü hakikaten sonbahar oldu. Nemli bir serinlik dans etti gün boyunca. Ne güzel ne güzel derken, kalktım biraz haber falan bakayım dedim. E bir de ne göreyim? Anayasanın değiştirilmesi çalışmaları gündemde.

Gayet hoşuma gitti. Madde madde anlatılıp tartışılıyor, referanduma sunulacağı tarihle ilgili net bilgiler ve mantıklı zamanlamalar veriliyor.

Hepsi birbirinden güzel, hepsi birbirinden gerekli, hepsi birbirinden önemli şeyler. Demokratik ve özgürlükçü ideallere doğru çok çok önemli adımlar, çok çok önemli fikirler. Biri hariç hepsine şimdiden açık açık kocaman bir “evet”.

Ancak aklım bir noktayı almadı, alamaz, almayacak. Diyorlar zaten sende “Bafidi inadı var” diye, desinler… Anayasa değişikliğini vekiller yapsın halk seyretsin yönündeki değişiklik maddesi, sinir bozucu!

Ben iyi hukuk bilmem,iyi siyaset bilimi de bilmem; ama fazla demokrasinin göz çıkarmadığını bilirim. Halkın hayatı ve geleceği ile ilgili kararlarda son sözü söylemesinin teknik çalışan akıllarınkinden daha iyi sonuçlar verdiğini bilirim. Temsili demokrasinin katılım kanallarının genişletilmesi ile krizden çıkmasının mümkün olabileceğini de bilirim. “Halk anlamaz” deyip “halk adına halk için” yapılanların, halkın canını yaktığını bilirim.

Memnuniyetsizim

Bu can sıkıcı konularla neden alakadar olmaya başladım, bilemiyorum. Birkaç yazıdır, çok ciddi meselelere değinmek zorunda hissediyorum kendimi ve bundan hiç memnun değilim.

4 sezondur çiçek yüklenip bu sezon 1 erik veren ağacım, yeni diktiğimiz ve yaprakları bir müddettir içe dönmeye başlayan kayısı ağacım, rögar ilavesi için yanı kazılan ekşimin kök kısmındaki toprak çökmesinin ehemmiyeti çok büyük. Bunlarla ilgili araştırmalar yapmak yerine başka meselelere zaman ayırmak durumunda kaldığımı görmek beni üzüyor.

Kaç mevsimdir verim alamadığım sebze dikişlerimin malum akıbeti bir başka dert. Hele tutku meyvesi fidanı dikişlerimin hep hüsranla nihayetlenmesi daha da büyük dert. Bunların tümünü bir kenara bırakıp başka meselelerle ilgili yazmak, hiç de memnuniyet duyduğum bir hal değil tahmin edersiniz.

Hayat biraz böyle bir şey galiba ama. Kabullenmem ve ona göre yaşamam, ona göre yazıp çizmem gerekiyor olabilir.

Feryal Öney’in Yediveren ile seslendirdiği “Yanıyorum” adlı türküyü dinlemekten keyif alıyorum. Hatta türkünün gazetecilerden müteşekkil yerli müzik gurubunun repertuarına alınması hususunda kulis de yaptım. Enstrüman eksikliğine dayandırılan direnişlerini, guruba dahil olmayı göze alarak geri de püskürttüm. Henüz ilk çalışma ile ilgili bir davet de almış değilim, bu minvalde kulis çalışmalarımın akıbetinden çok endişeliyim.

Bugünlerde tüm bunlardan daha da endişeli olduğum bir diğer şey de bu anayasa değişiklileri ile ilgili bir öneri. Sanırım bu yüzen esas meseleleri değil de bu ciddi mevzuları yazmak zorunda hissediyorum kendimi.

Serpiştirilen bir “maddecik”
1985’te KKTC Anayasası’na hayır diyen bir babanın evladı, üstelik biraz da radikal demokrat bir duruşu olduğu kanaatindeki bir köşe kapmış yazar olarak, gündem olan değişiklikleri zil takıp oynayarak, hatta daha da ileriye gidilmesini isteyerek ayakta alkışlıyorum. Biri hariç: Anayasanın değiştirilmesinin yönteminin değiştirilmesi!

Tek kelimesinin değişmesi için bile referandum yapılması gereken Anayasa’nın anayasa değişikliği ile araya bir tutamcık serpiştirilen bir maddecikle, bundan sonra vekiller tarafından halledilmesi, sizin benim gibi sıradan yurttaşların, halkın devre dışı bırakılması beni sinir ediyor, hem de çok.Bu öneriyi gündeme getirenler ne demek istiyorlar? Yazıp çizmişler okudum bu değişiklik için süsleyip püsledikleri gerekçelerini de şu soruların cevabını bulamadım:

Anayasanın bugüne kadar tek bir maddesinde tek bir değişiklik yapılmamış olmasının müsebbibi, halk mı vekillerden müteşekkil meclis mi?

Halkın ortak paydası olan anayasanın değiştirilmesi dışında halka sorulabilecek, referandum yapılacak daha önemli ne olabilir?

Mecliste konsensüs oluşturulmasının halkın konsensüs oluşturulmasından daha kolay olması, daha doğru olduğu anlamına gelir mi?

Anayasa gibi toplumsal uzlaşının ana metni olması lazım gelen ortak paydanın geleceğini meclise hapsetmek, halkı katılımcı demokratik tartışma süreçlerinin dışına itmenin faydası kimedir ve nedir?

Halkın anayasayı değiştirme yetkisinden vazgeçip meclise vermesini istemenin demokratik ve özgürlükçü gerekçeleri nelerdir?

Annan Planı döneminde, Ferdi Sabit Soyer’in bıyıkları yakma riskini göze alıp Elye’deki sembolik referandum sandığını polise kaptırmamak için kapıp kaçtığını hatırlarlar mı?

Halkın referandum hakkının daha da kolaylaştırılması yönünde bir anayasal değişiklik önerisi yerine,topyekun bu hakkın elimizden alınmaya çalışılmasının, o sembolik sandığa emare olarak el koyan zihniyetle farkı tam olarak nedir?

I’m sorry but iwannatoknow be sir!