Bana para kazandırmayacak meselelerden özenle seçtiğinin halli maksatları bakımından beni rahatsız eden bir arkadaşım, başkalarının para kazanacağı bir işini halletmem ricasıyla aradı.

Elbette hayatta her şey para demek değil lakin ağırlıklı olarak boş beleş işlerle geçen bir ömrün birinci tekil şahıs sahibi olarak, son günlerde kanal değişme girişimleriyle iştigal ettiğimi de ifade buyurmamı anlayışla karşılamanızı beklediğimi de samimiyetle dile getirmekte bir sakınca da görmüyorum nedense.

Bir müddettir, siz kıymetli okuyucularımla aramda özel bir bağ geliştiği hissiyatının hükümranlığı altındayım. Zaten boş beleş işler kapsamında arayan arkadaşım da öyle dedi. Yazılarımı okuduğunu ancak bazı bölümlerinde zorlandığını ve kendi kendine “ağır bir eser, anlayamayacağım, okumayayım” diyerek ulu orta pasajlarda sayfayı çevirdiğini itiraf etti açıkça. Bu açık kalplilik hasebiyle bir iç muhasebeye giriştim hisli bir yürek, ince bir ruh sahibi olarak elbette.

Kendisine o ağır gelen bölümleri okumadığım bazı kitaplardan rastgele seçtiğimi izah ettim. Köşe yazarlığının ne kadar zor ve katı kuralları olan bir iş olduğunu etraflıca tarif ettim.

Ayrılan köşenin dolması için gerekli kelime sayısını tamamlayacak ilhamın gelmediği günlerde, okumadığım -tercihen kalın- kitaplardan rastgele seçtiğim pasajları, dolgu malzemesi olarak yazılara intihal ettiğimi söylemek zorunda kaldım. Zorlandığı bölümleri atlayıp, tarafımdan yazılan eğlenceli kısımları okumasının menfaati icabı olduğunu anlattım.

Daha önceki yazılarımda açık etmemeye gayret ettiğim bu intihalci ruh halimi cesaretle  ifşa etmeme vesile olan arkadaşımın tetiklediği, boş beleş işler müdavimliğimi sorgulama sürecimin yeni bir merhaleye terfisinden başka bir şey değildi esasen.

Geçmiş günlere döndüm zihinsen düzlemde: Ne zaman, nasıl başlamış, nasıl seyretmiştir bu serüven? Gelinen nokta tam olarak nedir? Serüvenin bundan sonraki seyri ile alakalı alternatifler neler olabilir? Hepsi çok ağır, hepsi çok kompleks sorular. İnsan kendi kendine bile sorarken ürperiyor haliyle teslim edersiniz ki. Bu nedenle yazıya hiçbirini sormamış gibi yaparak devam etmenin ruh, duygu, akıl, beden sağlığım açısından en doğrusu olduğunu değerlendirdim. Bu değerlendirme ışığında “boş beleş işler müdavimliği” meselesinin ben dışındaki veçheleri üzerine ahkâm kesmenin en sağlıklısı olduğuna karar verdim.

Boş beleş felsefesi
Boş beleş işler müdavimliği bir yaşam tarzıdır esasen. Bazı hakiki unsurların reddine dayanır ideolojisi. Hayatın sahici taraflarının hakiki taraflarına ağır basması zihinsel sermayesinin ana malzemesidir. Hakikat ve sahicilik arasındaki ilişkiyi bu çalışmamda ele alarak meselenin lezzetini meze kıvamında ziyan etmek yerine, yazı sofrasının ana yemeği ağırlığında kullanmak üzere demlenmeye bırakacağım.

Boş beleş işler kategorisi, iş denen durumun “lüzumlu” ve “ücretli” olduğunu da ifade eder tersten bakıldığı zaman. Zaten çoğu duruma tersten bakınca hakikatin kendisiyle yüzleşilmesi tarihi bir vakıadır.

Bakış açısı denilen insanlık durumu, gerçeklik ve hakikat arasındaki yaman ilişkinin izahında çok iyi bir başlangıç noktasıdır malumunuz olduğu üzere. Geçenlerde memlekette çok güzel şeyler olmaya başladığını Facebook’ta yazan bir diğer arkadaşın bakış açısının girdabı bir hafta kadar sürdü. Facebook’ta kendiliğinden bir cemaat oluştu ve Polyannacılık aleyhtarı bir sarkastik tarikat gibi hareket etti.  Bu cemaatin doğal bir üyesi olarak anladım ki hayata abartılı bir iyimserlikle bakmaya başlamak ne kadar sağlıklı değilse, hayata abartılı bir kötümserlikle bakmak da hiç sağlıklı değil.

Amiyane tabiri ile ti’ye almak, geyik çevirmek, sarkastik değerlendirme, hiciv, ironi optimizmle pesimizim arasında en güvenli alanı teşkil ediyor. Sarkastik “dişiyle et koparma” ve “acıtıcı söz söyleme” olarak da geçiyor sözlüklerde. Hani “bodoslama dalmak” kıvamında bir şey… Sarkazm, sıfatlar kullanılarak yapılması nedeniyle acıtıcı bir etki yaratıyor olabilir. Düz direkt söylemek ağır kaçar çoğu zaman. Oysa ki ironi tersten alıp tatlandıran bir seçkin sos gibidir. “Tatlı sert”, “şakayla karışık” kıvamında yani.

Yaş grupları ve yaş dönemleri açısından bakılırsa, açıkça görülür ki delidolu hallere sarkazm, olgunlaşma dönemlerine ise ironi denk düşer genellikle.

Mektuba kapak mektubu
 “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az” ifadesini bilmeyenimiz yoktur. Peki bu yaygın ifade hangi kategoriye dahil edilmelidir? Sarkastik midir, ironik mi?

Uzun süre kafa yordum bu soru üzerine. Çok düşündüm. Okumalar yapmaya gayret ettim. Nihayetinde anladım ki bu ifadenin sivrisinek ve saz kısmı ironik, davul zurna kısmı ise sarkastik!

Yaygın bir tabirin sarkastik mi ironik mi olduğunu araştırmaktan keyif almadım desem yalan olur. Zaten boş beleş işler müdavimliğinin tadı da böyle çıkıyor tam anlamıyla.

İşim gücüm olmasa daha önemli şeylerle zaman geçirirdim büyük ihtimal. Lakin mektubu kapak mektubu yazıldığını, ALO 120 Vekil Hattı’nın vatandaşlardan sonra basın mensuplarına da hizmet vermeye başladığını, uluslararası bir protokolün kendi sorumluluğundaki bakanlık ile ilgili kısımlarında revizyona gerek olmadığının söylendiğini ciddiye alıp üzerine düşünsem halim ne olurdu, ben bile kestiremiyorum. Hayatın boş beleş işlerle alakalı tarafı tam benlik; geriye kalan kısımlar Polyanna ablamızın uzmanlık alanı.