İktidar tanımları, hakim olan zihniyetin temsil gücüne bağlı olduğu kadar, ifade gücüne de bağlı.

Bir zihniyetin toplumsal desteğinin baskınlığı, iktidar diye tanımlanmasına yetmez. Aynı zihniyetin, icraatta ne denli hakim olduğu da belirleyicidir .

Kıbrıs’ın kuzeyinde artık hakim zihniyet barış, demokrasi, çözüm ve AB üyeliğinden yana. En azından anketler böyle diyor ve seçmenin tutumu ağırlıklı olarak bu yönde.

İcrattaki iktidar ise henüz minimum demokrasi, maksimum çözümsüzlük ve mümkün olan en üst seviyede izole edilmiş uluslararası hukuk dışı bir devlet diretmesine dayalı.

Annan Planı’nda eksikler ve boş sayfalara gönderme yapıp redçiliğini boşluklara dayandıran zihniyet, o boşlukların doldurulmaması için 3 ay komisyonlara temsilci atamayan zihniyet. Demek ki ne denli boşluk ve belirsizlik olursa çözümden, barıştan, demokrasiden, legal bir devletten, uluslararası sistemden o denli uzak kalınabileceği algılamasına dayalı bu zihniyet. Kendini meşrulaştırmak ve meşruiyet üretmek için atıfta bulunduğu boşlukların müsebbibi de bizatihi kendisi.

Boşluklar, hayatta ve siyasette, bireysel ve toplumsal düzeyde yeni açılımlar için temel araçlardır. Kaskatı çerçeveler, değiştirilmesi ve yeni açılımlar vaad etmesi son derece zor durumları dayatır.

Oysa ki yeni açılımlar boşluklar yaratmakla mümkündür.

Zihniyet düzeyinde olduğu gibi siyasette de demokratik açılımların başlangıcı yaratılan boşluklardır. Boşluklar üretmenin bir yolu aşındırma denemeleridir.

Kıbrıs’ın kuzeyindeki statüko kendi kendini o denli aşındırmıştır ki, muazzam bir boşluk yaratmıştır. Bu boşluk, yeni bir yurttaşlık akdinin inşasını mümkün kılan bir boşluktur.

Yurttaşla devlet arasında, yurttaşla yurttaş arasında yeni bir bağ kurulması ihtimalini statükonun katı çerçevesinin söylemsel olarak aşınmasına, bu söylemin muhalif çıkışlara toleranssız yaklaşması ve kayıtsız şartsız yok etme arzusuyla hareket etmesinin önemli bir katkısı var.

Ne demişlerdi: Katı olan her şey buharlaşıyor.

İktidar mekanizmalarının işleyişinde her zaman karşı duruşlara nefes alabilecek bir eleştirel boşluk bırakılmasının esas olarak iktidarın işine yarayan bir uygulama olduğunu söyleyen çözümlemeler, katı olan her şeyin buharlaşmakla malül olduğu değerlendirmesini yabana atmadıklarını da anlatıyorlar.

Şimdi çok geç kalındığı için söylemekte siyaseten bir mahsur yok: Statüko, “taş” gibi durup “kararlılıkla” mücadele ederken, muhaliflerine yaşam alanı bırakmamak gibi bir gaddarlıkla ekonomiyi, kamu yönetimini, siyaseti, kültürü o denli kuşattıydı ki, bu kuşatmanın sıkılığı çemberi kendiliğinden aşındırdı. Esneme payı bırakılmadan örülen bu kuşatma çemberi, sürtünme katsayısını artırdı önce; sonra kendi kendini aşındırdı; hakimiyetini ha kaybetti ha kaybedecek.

Durum budur.