Budala dendiği zaman aklınıza Dostoyevski’nin geldiğini tabii ki biliyorum. Siz de bal gibi biliyorsunuz ki budala dediğim zaman Dostoyevski’nin aynı adlı romanını incelemeyeceğim.
Bazen hayat sizi değiştirir, bazen siz hayatı değiştirirsiniz. Daha doğrusu “her şeyin güzel olması için yol sizi değiştirir siz de yolu değiştirirsiniz” diyen bir hatip arkadaşım, açık ara mağlup olunca tabanın bu sözü tutmadığını idrak ettim anında.
Babamın kulakları çınlasın, çok özlü sözleri vardır. Misal, salatalık ve tuzluk arasında kurduğu muhteşem ilişkiden ürettiği deyiş, her zaman aklımdadır. Kapı gıcırtısına oynamak kelimelerini içermekte olan deyişi de pek bir güzeldir.Bu mecrada ikisini de bir tamam söylemek münasip olmaz. Hele adalet ve vicdan kelimelerinin icra-i sanat mekânlarına ilişkin tespiti, her dem geçerliliğini çok ayıp bir şekilde korumaktadır.
Yolun sizi değiştirmesi, salatalık, tuzluk, adalet, vicdan ve kapı gıcırtısana oynama hallerini bir süre beklemeye alalım ki demlensin. Çalışmanın sonunda kontekste oturtacağız kokteyl şeklinde.
Şimdi esas meseleye odaklanalım:
Varoluşun tanıtlanması ve teşhircilik
Budalalık üzerine düşünürken, akıl ve mantık üzerine de çalıştım bir miktar. Her üçünü de birbiriyle feci halde ilişkili ve azılı derecede tehlikeli bulmam, beni bile şaşırttı. Şaşkınlığımı ifade ediş biçimimde hafif bir egocanlık belirtisi sezinlemiş olduğunuzu elbette farkındayım, artık kıymetli okuyucularımı tanıyorum çünkü…
Budalalık durumu en çok “gösteriş budalası” sıfat tamlaması dizgesinde rastlanması manidardır. Bu ifadeye haiz tiplemelerin ekseriyetle teşhirci bir obsesyona sahip olmaları tesadüf değildir.Sahip olduklarını ölçüsüz biçimde teşhir etmek, varoluşlarını ve varlık anlamlarınıifade biçimidir.Meseleye daha yakından bakıldığında, teşhir edilenlerinmaddi varlıklar olması manidardır.
Teşhir ettiklerinin değer yargılarını gösterdiğini sanmaları ortak özellikleridir. Ancak aşikârdır ki teşhircilik, varoluşunu onaylatma arayışıdır.
Teşhirci, varoluşunu ancak kendi dışındaki öznelerin kabulü, görmesi, fark etmesi üzerinden kanıtlar. Böylelikle kendini öznelikten çıkararak nesneleştirir. Kendi değer yargılarını temsil ettiği zannıyla teşhir ettikleri, aslında kendi dışındakilerin görerek kendi varoluşunu onaylaması çabasından başka birşey değildir. Özetle durum, kendi değer yargılarını başkalarının belirlemesine izin verip, başkalarının iktidarı tarafından tanınma iktidarsızlığıdır.
Budalalığın en yaygın tanımı, “kendi değer yargılarının başkaları tarafından belirlenmesi”dir. Budalalığın bir diğer yaygın tanımı “gerektiği yerde izah etmeyen, gerekmediği yerde izah eden kişi”dir. Shakespeare’in, budalalığı tarif ederken sersemliğinin, zeki kimselerin zekâsını bileyen bir kışkırtıcı tarafı olduğunu söylemesitesadüf değildir.
Oksimoronizm
Araştırmalarım esnasında genelde oksimoronizm diye tarif ettiğim bir niteliğin, esasen budalalık olarak izah edildiğini de saptadım. Çikolatalı puding kıvamındaki tarif şöyle:
Kendini, çevresini, bildiği her şeyi, en genel olarak zihnindeki her şeyi anladığı ne ise o şekilde yorumlamaktan öteye bir adım atma niyetinde olmayan insanın sahip olduğu nitelik.
Bu çok etkileyici bir yaklaşım biçimi etkisi bıraktı ruhumun derinliklerinde. İlk bakışta teşhircilik temalı budalalık kıvamı ile çelişik gibi algılanıyor, ama öyle değil. Müthiş bir yaklaşım tutarlılığı söz konusu bilakis.
“Anladığı ne ise her şeyi o şekilde yorumlama obsesyonu” ile “ekseriyetle teşhirci bir obsesyona sahip olmaları” hısım-akraba bir durum. Bir de “aşırı ihtimamla olaya duygu katma obsesyonu” vardır ki bu da çok yaygın bir budalalık cinsidir.
Her üç takıntı da dışa dönük abartılı davranışları tetiklemekle birlikte, davranışın kökenindeki dürtü kendi kendini hiçleştirme güdüsüdür.
Birincisinde kendini aşmayı, geliştirmeyi, zenginleştirmeyi, çoğaltmayı reddetmek vardır.
İkincisindekendini yok sayıp, varlığını ancak diğerlerinin kabulü, görmesi, bilmesi üzerinden tanıtlama gayreti vardır.
Üçüncüsündeyseinsanî duygu ve düşüncenin abartılarak yersiz zamansız, ölçüsüz ayarsız teşhir edilmesi sayesinde,aşırı ihtimam gösterilene kendini onaylatma üzerinden varlığını tanıtlama çırpınışı vardır.
Tanıtlamak, gerçekliğini bir tanık göstererek inkâr edilmeyecek bir kesinlikle göstermek, ispatlamak demek olduğuna göre, teşhirciliğe ve zihni angutluğa maruz kalanlar olmaksızın, budalanın varoluşunu ifade etmesi imkânsızdır.
İşe yaramazken her şeyi halletmiş ayağına yatan, zayıflıklarını yok sayan, görünme ve göstermenin var olmak demek olduğu yanılgısına kapılan budaladır.
Budalanın zihni angutluklarına maruz kalanların, kutsal makam hasletlerine yenik düşerek yalancı tanık sandalyesine oturtmayı şehvetlerine yenik düşerek kabul etmeleri budalanın kendini tanıtlaması için zaruret arz eder.
İşin bir diğer boyutu ise, bildiği her şey anladığı ne ise o şekilde yorumlamaktan öteye bir adım atmayan angutların,teşhircilik konusundaki fantezilerinin sınırı yoktur.
Fantezilerin detayını şimdilik vermek istemiyorum.
Gelim başta askıya aldığımız tatlı kısma:
Salatalık, tuzluk, adalet, vicdan ve kapı gıcırtısana oynama hallerinin kesişme noktası budalalıktır.Bu sözlerin tamamını bilmeyenler için çok üzgünüm, çok arzu edenler babama sorabilirler. Bir de managül ve giderken gelmekte olanların mukayesesi ile ilgili bir lafı vardır pederin ki, tüm bu lafcıkların üzerine çikolatalı çilek sosu etkisi yapar.Hassaten bunun sorulmasını hiç tavsiye etmem, ama keyfi yerindeyse çok kıvamında izah edebilir de elbet, orasını bilemem…
Siz yolu değiştirirken yolun da sizi değiştirmesi meselesiyse tümüyle kategori dışıdır.
Hülasa, budalaya budala demeden önce var olduğunu hissetmesi için ufak da olsa bir katkı yapmak takdire şayandır.Aksi halde vaziyetin bileyici etkisinden mahrum kalınabilir ve malumunuz olduğu üzere bir budalaya suyuna tirit düz direkt maruz kalmak, hiç zekice olmaz.