Tıpkı terk edilen bir sevgili gibi, kollarını vücuduna dolayıp, gözlerini  yere sabitleyen, boynu bükük derin düşüncelere dalma hallerinde Kıbrıslıtürkler. Kendi kendilerini sorgulama halleri hakim… “Biz, nerede hata yaptık?” sorusu kafalarda. Sonra da “Bundan sonra ne yapmalı” sorusu yaygınlaşmaya başladı.

Bütün suçu başkalarında aramak yerine, kendini sorgulayıp kötü durumda sorumluluk üstlenmek, olgunlaşmak da demek değil mi?

Elye olaylarının ertesi günü, Lefkoşa Otobüs Terminali’nde başlayan ve kenti boydan boya dolaşan eylemin ilk saatlerinde Mehmet Yaşın ile karşılaştım. Hep kitaplarından tanıdığım ama 4-5 yıl önce İzmir, daha sonra da Ankara’da bir süre sohbet etme olanağı bulduğum ve uzun süredir de karşılaşmadığım Mehmet Yaşın, “Zorla bir millet yaratıyorlar” dedi. “İstemeden, tam tersini yapmak isterlerken, kazara bir millet yaratıyorlar” dedim. Ama milletten önce, başka birşeylere daha ihtiyaç yok mu?

Sembolik bir eylemi, sembolik referandum eylemini devleti yıkmak, KKTC’yi yok ederek Rumların işgali altındaki “Kıbrıs Cumhuriyeti”ne bağlamak amaçlı bir anarşist eylem olarak tanımlamak, insanları saatlerce gözaltında tutmak ne işe yaradı?

Tam da “herşey bitti, yapacak birşey kalmadı” ruh halinin dalga dalga yayıldığı bir dönemde, yepyeni bir mücadele alanı açmaktan başka ne işe yaradı?

Şimdi, hukuk tartışılıyor. Yasal olmakla meşru olmak arasındaki ilişki tartışılıyor. Yurttaşın hakkı, hukuku tartışılıyor. İngiliz sömürge devrinden kalan yasalar tartışılıyor. İnsan hakları ve uluslararası sözleşmelerin KKTC’yi bağlayıp bağlamadığı tatışılıyor. Şimdi, içişlerimiz  tartışılıyor. Devletin gücü ve yurttaşla ilişkisinin niteliği tartışılıyor…

Galiba, ana gündem yurttaşlık bilinci ve yurttaşlar demokrasisi oluyor giderek.

Demokrasinin klasik tanımından, daha sivil ve daha bugüne denk düşen, hayatla örtüşen tanımına doğru konuşuluyor.

Kıbrıs sorunu ne zaman tıkansa, bugüne dek hep kimlikler tartışıldı. Kıbrıslılık, Kıbrıs Türklüğü, Kıbrıslıtürklük, Türklük, Türkiyelilik ekseninde gidip geldi tartışmalar. Dışlayıcı, katı ve etnik temelli bu tartışmalarda hep içimize kapanıp kendi kendimize güzellemeler yaptık… Ne kadar doğal ve güzel bir kültürümüz, dilimiz, kimliğimiz olduğunu tekrarlayıp durduk. İçimize kapanıp, herkesi düşman belledik.

Oysa şimdi durum hiç de böyle değil. Şimdi büyük kapanmadan ziyade, büyük açılmanın eşiğindeyiz. Demokrasiyi yurttaşlık temeline yerleştirip, yeni bir anlayışla kavrama ihtimali mevcut.

Yurttaşlık bilinci, yurttaşın hakkı, yurttaşın devletle ilişkisi akılla tartışıldıkça; adı ne olursa olsun, beğenin ya da beğenmeyin, tanınsın veya tanınmasın, bugün de gelecekte de devletsiz bir toplumsal yapıyı kimse öngörmediğinden, anlaşma olsa da olmasa da, Kıbrıslıtürklerin demokratik bir yapı için devlette önce olan temel ihtiyacı niteliğindeki yurttaşlık bilinci gelişecek en azından.

Herkese gün gele ihtiyaç olan yurttaşlık bilincinin gelişimine katkı koyanların “baskılarına sağlık”…