Gereksiz de olsa yine de, şuursuz ve kendi kendiyle çelişen açıklamalar sayesinde tazelenen Kıbrıs Cumhuriyetine dönüş gündemi ile ilgili birkaç şey söyleme gereği duydum:
Kıbrıs’ta taraflar arasındaki ilk görüşmeler 1968’de başladı. Türk tezinin yerel özerklik (local autonomy) şeklinde ortaya konduğu bu görüşmeler, 1971 yılı sonuna kadar sürdü. 1972-1974 döneminde görüşmelere Türkiye ve Yunanistan’dan uzmanların katılmasıyla devam edildi.
1974 sonrasında, Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye iki toplumlu, iki kesimli federasyon modelini benimsedi ve BM ile Rum tarafına da bunu kabul ettirdi.
1975-2020 yılları arasında bir federasyonun oluşturulmasına yönelik müzakereler sürdürüldü.
4 maddelik 12 Şubat 1977 Makarios – Denktaş Doruk Anlaşmasının 1. Maddesi “Kıbrıs Cumhuriyeti bağımsız, bağlantısız ve iki toplumlu olmalıdır”, 4. Maddesi ise şöyledir: “Federal hükümetin görev ve yetkileri, devletin birliği ve devletin iki toplumlu mahiyetini koruyacak şekilde olacaktır”.
19 Mayıs 1979 tarihli on Maddelik Doruk Anlaşmasında ise federasyon kelimesi geçmemekle birlikte önceki anlaşma ve BM kararlarına atıfla federal modelle doğrudan bağ kurulmuştu.
Tatar eliyle başlatılan yeni dönemle, Kıbrıs sorununun çözümü için federal modelden vazgeçildiğinin duyurulmasıyla 2 Şubat 1977 tarihinde yapılan Denktaş-Makarios zirvesinde bir Türk pozisyonu olarak mutabık kalınan federal model, yine Türk tarafınca ortak zemin olmaktan çıkarıldı.
Gayrı resmi toplantıda daha önce rahmetli Denktaş’ın denediği gibi masaya götürülen iki ayrı devlet çözüm modeli BM, AB, BMGS üyeleri ve Rum tarafınca anında reddedilince kadük oldu.
Buna rağmen, Dünya Kıbrıs’ta iki ayrı devlet konusunda ikna oldu denilerek KKTC’yi tanımak üzere neredeyse birbiriyle büyük bir şevkle yarışan ülkeler olduğu yönünde üretilen iddiaların tümü fos çıktı.
Yeni dönemin Tatar’ının varlığı ortaya çıkınca kabul etmek zorunda kaldığı “Kıbrıs Cumhuriyeti” pasaportu konusundaki kendiyle çelişik açıklamaları Rum liderliğine yeni bir strateji için zemin sundu.
Anastasiadis’in rutin bir mesajında “Kıbrıslı Türk yurttaşlarım” hitabı nedeniyle çileden çıkıp “biz Kıbrıs Cumhuriyetinin vatandaşın değiliz” diye günlerce açıklama yapan Tatar öncesinde iade edeceğini duyurduğu pasaportunun “İki toplumun ortaklığı olan Kıbrıs Cumhuriyetinden kaynaklanan yurttaşlık hakkı” olduğunu söyledi.
Bu kendiyle çelişen güzide gaf üzerine Anastasiadis “Sözünün arkasında duracaksan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasını revize edelim dönün” cevabını verdi.
Bugünkü gazetelere göre Anastasiadis’in, 1960 Anayasası’na geri dönüş önerisinin daha istikrarlı bir tez halini alması amacıyla müzakere grubundan katkı talep etti, Ulusal Konsey’de de destek arayacak.
Sorunun çözümünün Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının revize edilmesine indirgenmiş olması, zaman tünelinde 11 Şubat 1977’ye, tam 44 yıl 6 ay 21 gün geriye dönüldüğünün göstergesidir.
Kıbrıs’ta 19 Ekim 2020’de başlatılan irrasyonalist savrulmanın mükafatı bir Türk tezi olarak kabul ettirilen çerçevenin öncesine, bundan tam 44 yıl 6 ay 21 gün dönüş oldu.
Tarih ve toplumlar her zaman ilerlemez.
Belli ki irrasyonel gafların açtığı zeminde şimdi bir müddet de, Zaruret Hali Doktrinine dayandırılarak rafa kaldırılan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasanın neresinin ne şekilde revize edileceği, iki bölgelilik ve mülkiyet meselelerinin ne olacağı konuşulacak.
Eşit ortaklıktan yerel özerklik (local autonomy) noktasına düşülmesi konusunda her düzeyde emeğini esirgemeyenler çok. Eğer gelinen nokta tamamsa, yeni bir stratejinin hayal bile edemedikleri sonuçlarının tadını çıkarmak en doğal haklarıdır.