Lahey’den sonra derin bir sessizlik ve boş gözlerle uzun bakışmaların ardından, erken seçim talepleri geldi gündeme. İlginçtir, işadamları ile CTP aynı gün seslendirdi erken seçimi. Talat’ın politik söylem açısından dikkatle nor edilmesi gerekn ifadesini bir kez daha hatırlamakta yarar var. Talat, erken seçimi gündeme getiren açıklamasında, seçimle “içimizdeki pislikleri temizlememiz gerekiyor” ifadesini kullanmıştı. Toplumun gerildiği, birbirini dinleme ve birbirini anlama meziyetinin ciddi bir ihtiyaç olduğu bir dönemde, böylesine dışlayıcı ve politik geçişkenliği imkansızlaştıracak bir politik söylem, aslında hiçbir şeyin değişmediğini göstermeye yaramaz da neye yarar?

Toplumsal muhalefet çözüm ve AB trenini kaçırmış olma ve bir kez daha yenilme hissiyatına gömüldü. Sağ partiler ve cumhurbaşkanı ise bir fırtınayı daha atlatmış olmanın mutluluğunu yaşadı. Yıllardır dillerden düşmeyen ama nedense bir arpa boyu yol alınamayan başlangıç noktasına geri dönmekten başka birşey de yapamadılar ama: KKTC tanıtılacak.

Görünen o ki, ne sağ ne de sol yeni durumu tahlil edip yeni bir siyasal söylem geliştiremeyecek. Herkes durduğu yerde duracak ve yıllardır söylediklerini tekrarlamaya devam edecek.

Demokrat Parti’nin önde gelen isimlerinden Mağusa Milletvekili Tahsin Doratlı, DP’nin kısa bir süre sonra siyasal hayatta köklü değişikliklerle ilgili bir tartışma başlatacağının ilk sinyalini bir televizyon programında verdi. Doratlı, DP’nin parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçilmesi yönünde Anayasa değişikliği ile ilgili çalışma başlattığını ifade etti. Başkanlık sisteminden ne murad ediliyor? Ne değişecek?

Yine Doratlı’nın ifadesiyle, KKTC’nin partizanlık ve popülist politikalar nedeniyle içine düştüğü açmazlardan kurtulmak için başkanlık sistemine geçmek lazım geliyor. Bu noktada,başkanlık sisteminin tartışmaya açılmasının, terken seçim taleplerinin bastırılmasına yönelik politik bir manevra olarak da değerlendirenler var. Hatta Aralık ayındaki rutin seçimlerin, bu tartışma tırmandırılarak daha da geriye atılmasından endişe edenler mevcut.

Başkanlık sisteminin ana mantığı seçmenlerin sandığa gittiğinde bir başkan bir de parlamento seçmesine; başkanın kabinesini kurup parlamentoya karşı tek sorumlu olmasına dayanıyor. Kabinedeki bakanlar seçilmiş değil atanmış olacağından siyasal kaygılarla hareket etmeyecek, birer teknokrat olarak davranacak ve böylelikle popülizmin önü alınacak. Başkanlık sisteminden murad edilen bu.

Bu süreçte, TKP’deki yeni bir çalışma geldi kamuoyunun gündemine. Yeni dönemi tahlil etmeye yönelik atölye çalışmalarının sonuçları uzun süredir farklı şekillerde yansıyordu kamuoyuna. Yeni bir parti mi kuruluyordu? Çalışmalarda Mustafa Akıncı’nın da yer alması ve TKP dışından yeni isimlerin de varlığı, bu yöndeki değerlendirmeleri güçlendiriyordu.  Ancak geçen hafta anlaşıldı ki, Akıncı’nın da yer aldığı çalışmalarda, TKP’nin yeni dönemi kavramış bir kadro ile, sosyal demokrat politikların uygulanabilmesi için çok yönlü bir yeniden yapılanma sürecinin ortalarına doğru yaklaştı.

UBP’de ise son derece dikat çekici bir gelişme oldu Lahey sonrası. UBP, Annan Planı ile ilgili hiç konuşmadığı kadar konuşmaya başladı. Lahey öncesinde sessiz kalmayı yeğleyen UBP Genel Başkanı ve Başbakan Derviş Eroğlu, planın öldüğü değerlendirmelerinin yüseldiği şu günlerde, sık sık Annan Planı ile ilgili açıklamalar yapıyor. Hele son bir açıklaması var ki, çözüm ve AB isteyenlerin KKTC demokrasisini zehirlediğini söylemekle, çok önemli birşey söyledi Eroğlu. Radyo ve tv yayınlarının fazla kontrolsüz olduğunu ifade eden ve bazı yayınlarından dolayı özel radyo ve televizyonların cezalandırılması yönünde girişimler yapan başbakan, yeni dönemi demokrasinin kaba ayarlarının yapılacağı bir dönem olarak telakki ediyor anlaşılan. (KıbrısPostası)