İşlem tamam: Referandumda kuzeyden evet, güneyden hayır.

Referandum sonuçları belli olur olmaz, Lefkoşa’nın kuzey yarısında sokaklar zafer coşkusu yaşayan Kıbrıslıtürklerle dolup taştı; binlerce araba ve binlerce insan parti bayrakları ile 40 yıllık statükoyu uğurladı, ya da uğurladığını sandı.

İlk değerlendirmeler Kıbrıs’ta çözüm ve barış istemeyen tarafın gerçekte Kıbrıslırumlar, dolayısıyla çözüm ve barış isteyenlerin esasında Kıbrıslıtürkler olduğunun referandum sonucunda gün yüzüne çıktığı yönünde.

Türkiye ve KKTC hükümetlerinden önce Cumhurbaşkanı Denktaş, yürüttüğü hayır kampanyasının başarıya ulaştığını-ne demekse bu-, sıranın uluslararası toplumun kuzeyden evet, güneyden hayır çıkarsa uygulayacağı vaadinde bulunduğu açılımları süratle hayata geçirmesini talep etti. Ardından da AKP hükümeti ile KKTC hükümeti, konuşma sırasının uluslararası toplumda olduğunu söyledi.

Beklenti, Kıbrıslıtürkler’e uygulanan ekonomik ambargoların ABD önceliği ve AB desteğinde kaldırılması.

Eski romantikler…

Annan Planı gündeme geldiği ilk günden itibaren, Kıbrıs’ta çözümün ve barışın tarihte ilk kez bu denli somutlaşması ile, statükocular tarafından yıllarca “romantik barışseverler” olarak tarif edilen Kıbrıslıtürk muhalefeti olağanüstü bir siyasi performans sergiledi. Eylemsiz gün, açıklamasız saat, tartışmasız dakika yaşanmadı. Kıbrıs’ın kuzeyindeki hakim söylem yerinden edildi ve vatan haini-anavatan düşmanı ithamları marjinalize edildi. 14 Aralık seçimlerinin sonuçları, hakim söylemin kırıldığını ilan etti, 24 Nisan referandumununkiler ise yıkıldığını(?).

Peki ama %64.91 “evet”e karşın, güneyden çıkan %75.83’lük “hayır” nedeni ile yeni bir anayasal düzen tesis edilemediğine göre, ortada gerçek bir zafer var mı? Statükonun sürdürülebilir olmaktan çıktığı temel tezine dayanan muhalif söylem, statüko ortadan kalkmadığına göre ne elde etti?

Kıbrıslıtürk muhalefetine göre kuzey Kıbrıs’taki statüko, resmi adıyla KKTC idi. Uluslararası hukuk dışı, tanınmayan, ambargo altındaki KKTC, sürdürülebilir değildi. Annan Planı temelinde sürdürülen çözüm ve barış mücadelesi ile, yeni bir Kıbrıs kurulacak, böylelikle Kıbrıslıtürkler dünya ile bütünleşecekti. Kıbrıs’ın güney yarısından yükselen güçlü hayır nedeniyle, olmadı.

Bundan sonra ne olur sorularına verilen yanıtlar belli: Uluslararası toplum, Kıbrıslıtürkleri cezalandırmaya devam etmemeli.

Neler oluyor bize?

Annan Planı temelinde yeni bir Kıbrıs kurulması yolundaki mücadelede, Kıbrıslıtürk muhalif söylemindeki birkaç kırılma noktasına bakmakta yarar var.

14 Aralık seçimlerine doğru yol alınırken, muhalefetin Türkiye sevgisi, daha yumuşak deyişle Türkiye ile ilişkilerini düzeltme hassasiyeti dikkat çekiciydi. AKP iktidarı ile iyi ilişkiler kuran ve başarıyla sürdüren CTP’nin, “reel politik bunu dayatıyor” analizi ile tavana vuran bu hassasiyetini ciddi bir seçim başarısına ciro ettiği açık.

14 Aralık seçimlerinin hemen ardından, CTP-DP Koalisyon Hükümeti, Cumhuriyet Meclisi’nde güvenoyu aldıktan sonra Başbakan sıfatı ile ilk konuşmasını yapan CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat’ın, Türkiye’nin Kıbrıs sorununun çözümü için sürdürdüğü çalışmalara katkı koymak arzusunda olduğunu söylediği an çok önemli.

Denktaş ile Türkiye sevgisi konusunda ilk kez aşık atan Kıbrıslıtürk muhalefetinin en güçlü siyasi partisi, AKP iktidarı ile ilişkileri düzeltirken, “Seçimi kazanıp görüşme masasına biz oturunca Papadopulos kaçacak delik arayacak” dedi, ki bu da son derece önemli.

Böyle bir yaklaşımla müzakere masasından önce kimin kaçacağı yarışmasına start verildi.

Muhalif diğer siyasi partilerin radikal bulunan çıkışlarına, AKP’ye güvensizliklerini açık açık ifade etmelerine, hatta Başbakan Tayyip Erdoğan’ı uluslararası bir toplantıda Kıbrıs’ın kuzeyinin demografik yapısına yapılan müdahaleleri, seçmen yapısı ile alenen oynanmasına tepki gösterip engel olmadığı için eleştirmesi, CTP kurmayları tarafından ayıplandı.

Ciddi bir medya desteği ile de muhalif söylemin temsilcisi olarak kendini kuran CTP, ciddi bir seçim başarısı elde etti ve tarihinde ilk kez bir hükümette çoğunluk olarak yer aldı. Bu yeni siyasal iklimin belirleyiciliğindeki müzakere sürecinde masa başında, referandumda kuzeyden evet çıkmasında da sokakta çok çalıştı.

1 Mayıs’ta birleşik Kıbrıs’ın AB üyeliği ile Kıbrıslıtürkler’in, Kıbrıs Cumhuriyeti yurttaşlıklarından kaynaklanan bireysel hakları yanında, toplumsal haklarının da teslim edileceği temel argümandı.

Güneyden yükselen “hayır”, bu argümanı öldürdü. Demokrat Parti Genel Başkanı Serdar Denktaş’ın “Hani Kıbrıs’ta barış engellenemezdi?” diye sorarak, statüko karşıtı pozisyonun temel sloganını dillendirenleri gerçekçi olmamakla bir kez daha itham etmesi, bunun ana kanıtı.

Statüko karşıtılığı ya şimdi ne demek?

Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması ile 14 Aralık seçimlerinde aktörleri değişen kuzey Kıbrıs statükosunun, kendinin de değişeceğini, kurumlarının, uygulamalarının, yönetim zihniyetinin ortadan kalkacağını politik bir hedef olarak belirleyen Kıbrıslıtürk muhalefeti, şimdi bir yol ayırımında.

Daha düne kadar statükonun sürdürülebilir olmadığını söyleyen ve bunu savunan Kıbrıslıtürk muhalefeti, statüko ile kastının ne olduğuna dönüp bir daha bakmak durumunda.

Statüko uluslararası hukuk dışılık, kendi ülkesinde egemen olamamak, Türkiye asker-sivil bürokrasisinin güdümünde yaşamak, bir pazarlık kozu olarak algılanmak, demokratikleşememek mi demek?

Statüko, Kıbrıs adasının iki halkını birbirine düşmanlık besleterek silahlandırmak mı? Statüko, Kıbrıslıtürkler’in toplumsal çıkarlarından önce Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çıkarlarını mı gözetmek?

Bu ve benzeri sorulara yeniden cevap vermeden şenlikli panayırlı toplumsal muhalefet etmeye devam temayülü ağır basıyor.

Kuvvetle muhtemeldir ki, bu şenlik ve panayır ortamında, Kıbrıslıtürkler yağmurdan kaçarken doluya tutulacak; mazlum psikolojisi ile hareket edilmeye başlanıp “devlet bizim hakkımız söke söke alırız” naraları atılacak, kim muhalif kim statükocu kimse ayıramayacak: Demokratikleşme, özgürleşme, insan hakları, dayanışma ve barış siyasi alandan nefes nefese kaçarken tesbit edilecek…