Boş beleş işler müdavimliğini meslek edinme arzum, çoğu zaman şeytana uyup ayrıntıyı dürtüklememi kışkırtıyor.
Soyutlamalarla sınırlı kalmayan, son somut deneyimlerimin ağırlığını taşıyan bir fikir geliştirmek çalışmaları maksatlarım bakımından yeni bir yazı konusu arayışım, hocam Prof. Dr. Sevda Alankuş’un Facebook paylaşımı ile nihayete erdi.
Antin kuntin bir şekilde sözleşmesi uzatılmayan bilim annem Sevda Alankuş hocamın, şu paylaşımını okudum:
“Bi de benimle karşılaşınca görmezden gelen eski ‘meslektaşlarım’ var! Korkularından mı, utançlarından mı merak ediyorum…”
Devrim Sezer diye bir tanımadığım şu yorumu yapınca jeton düştü:
“Sanırım ne korku ne de utanç. Keşke öyle olsa diyeceğim hatta. Sevgili hocam Richard Sennett ‘karakter aşınması’ diyor bu duruma. Yeni kapitalizmin ‘esnek üniversite’sinde kendisine dayatılan her şeye her koşulda eyvallah diyen ve bu yüzden karakteri mütemadiyen aşınan konformist, banal ve sığ bir uzman yığını”.
Hocamın eski meslektaşları ile ilgili somut deneyimini ifade buyurması, Devrim Sezer’in bu ifadeye cevabi mesajı, insan karakterindeki temel aşınma belirtileri ve karakter aşındırıcı ana faktörler üzerine düşünmemi yeteri kadar kışkırttı. Konu gayet güzel, mesele epey bir derin, kavramsal çerçeve hazırda ve eğlenceli tarafı zengin idi…
Bismillah deyip beynimi sıvayarak kütüphaneye daldım. Kütüphanemin evsaflarını evvelden teferruatıyla açık ettiğimden, mükerrer izaha gerek yok, çünkü kıymetli okuyucularım bilmekteler.
Yalnızlık durumu
Slavoj Zizek’in Çınar Oskay’a verdiği mülakatta, “yalnızlık durumu”yla ilgili şu ifadelerinin altını çizip yanına bir diyez koyduğumu anımsadım:
“En azından Batı’da ana kural şu: Diğerlerine çok bağlanma. Âşık olma, mesafeni koru. Budizm bu yüzden tutuyor. Star Wars’ta dedikleri gibi: ‘Nesnelere çok bağlanma’ yani uzakta durarak özgür kal. Bir kadına ya da bir erkeğe tutkulu şekilde âşıksan bu hastalıklı bir durum sayılıyor. ‘Nedir bu takıntı?’ diyorlar.”
Çocukluğunda viyolonsel çalmayı öğrenen, Chicago Üniversitesi’nden mezun olup Harvard Üniversitesi’nde doktorasını verip New York Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü olan, halen New York’ta bazı oda müziği topluluklarında çalan Richard Sennett’in 1998’de yayınlanan 2002’de Türkçe’ye çevrilen Karakter Aşınması: Yeni Kapitalizmde İşin Kişilik Üzerindeki Etkileri adlı kitabını malum sebeplerden ötürü ikinci kez daha satın aldım.
Karakter uzun, gün kısa!
Sennett, “Karakter, kendi arzularımıza ve diğer insanlarla aramızdaki ilişkilere yüklediğimiz etik değerdir” der ve karakterin asıl olarak uzun vadeli boyutu üzerine odaklandığını anlatır:
“Karakter kendini, sadakat ve karşılıklı bağlılık, uzun vadeli bir hedef için çaba sarf etme ya da gelecekteki bir amaç uğruna bugünkü kimi mükâfatları erteleme şeklinde gösterir. Her birimiz, belirli bir anda yaşadığımız duygu karmaşasının içinde bazı duyguları seçer ve içimizde yaşatırız; yaşattığımız bu duygular karakterimizi oluşturur. Karakter kendimizde değerli bulduğumuz ve başkalarının değer vermesini beklediğimiz kişisel özelliklerimizdir.”
Sennett’in üzerine düşündüğü esas mesele, ‘sabırsız ve mevcut ana odaklanan bir toplumda, kısa vadeye kilitlenmiş bir ekonomide nasıl uzun vadeli hedeflere sahip olabiliriz’ sorusudur. Aranan temel cevap ise şunadır: “Her an parçalanan veya sürekli olarak yeniden şekillendirilen kurumlarda, karşılıklı sadakat ve bağlılık nasıl sürdürülebilir?”
Geç kapitalizmin gündelik yaşantıya başarı, başarısızlık, egemenlik ve teslimiyet, yabancılaşma ve tüketim boyutlarıyla girdiği genel doğrusunun, bugün hiçbir genç insanın deneyimlerini açıklamaya yeterli olmayan eski düşünceler olduğunu söyleyen Sannett, kısa vadeye dayalı kapitalizmin no long term ilkesi ile karakter inşası üzerine düşünmenin gerekliliğinin altını çizer.
Sennett, geç kapitalizmin endüstri odaklı anlamsal çerçevesinden farklı olarak “yaratıcı yıkıcılık” ilkesinin bugünün kapitalizminin, değişimin sonuçlarını hesap etmeyen veya değişimin ne getireceğini bilmediği halde rahat olan insanlar gerektirdiğini saptar.
Girişimci figürünün sıradan insan olarak sunulması ve başarıyı getiren esnek davranışların no long term ilkesi ile buluşmasının, uzun vadede kişinin davranışını yolundan saptırıp, güven ve sadakat bağlarını zayıflattığını, irade ile davranışı birbirinden kopardığını söyler:
Ona başarıyı getiren esnek davranışlar, kendi karakterini kolayca onarılmaz biçimlerde zayıflatıyor ve karakterin aşınması belki de kaçınılmaz bir sonuç oluyor.
Yeni yönetici aklının epistemolojik mecburiyetleri özgürlüğü, değişme yeteneği ile ilişkilendirdiği için esneklik arayışıyla ilişkilendirirken, yeni iktidar ve kontrol yapıları da üretmekle maluldür.
Takım çalışması cemaatleri
Her ideolojik vaziyette olduğu gibi, yeni bir mit ve sahte bir cemaat yaratmak elzemdir: Takım çalışması!
Sennett, takım çalışmasındaki güç ilişkilerinin aslında otorite olmadan uygulanan iktidar olduğunu gösterir. Oda müziği topluluklarında viyolonsel çalıyor olmasına karşın, manidar bir şekilde, takım çalışması masalları ve icat ettiği sahte cemaatin sempatiyi hak etmediğinin de altını çizer.
Nesnelere, insanlara, durumlara, işlere tutkulu bağlanmanın “takıntı”ya indirgenmesi, karakterin “eyvallahçılık” ile ciro edilmesi, kısa vadede kazanma sarhoşluğunun güven ve sadakat bağlarını zayıflatması, yeni iktidar ve kontrol mekanizmalarının irade ile davranış ilişkisini koparması, “esneye esneye kazanacağız” diye umup takım çalışması masalıyla sahte cemaatler ihdas etmek, pek bir şirin görünür. Görüntü güzeldir lakin esas değişmez: No long term! Bu da güncel kapitalizmin bir güzelliği nihayetinde.
Ezcümle, anı yakalayıp mütemadiyen kutlamak lazım vesselam!