Modalite denen yeni bir kavram var, eşkal derdik eskiden.
Başka manaları da var ama
şekil şimalle ilgili esasen.

Hakkında çok şey konuşulup çok şey iddia edilen adam: Kudret Özersay

Zaman zaman kimisi aleni, kimisi zımni karakter arkeolojileri yapmaktayım malumunuz. Müzakereci olması hasebiyle sıra Kudret Özersay’a geldi. Yağ damlayan bir eser okuma hevesi olanların kursaklarında düğüm bırakacak bir çalışmadır esasen göz teması kurduğunuz metin.

Kendileriyle uzun seneler evvel, öğrenciyken Lefkoşa Atatürk Kültür Merkezi’ndeki bir panelde aynı masada konuşmacı boncukları arasında denk gelmiştim. İkinci denk düşüşümüz ise Mülkiye’nin yüksek lisans giriş sınav salonunda. Üçüncü denk gelişimizin mekânı ise Twitter oldu. Dördüncü ise Toparlanıyoruz Hareketi’nin ilk buluşmasının yapıldığı Lefkoşa’daki Narnia’da.

“Abi sen neden geldin” diye sormuştu tam ifadeyle kendileri bana. Cevabım aynen şu olduydu: “Böyle bir dönemde, bize yakışan bir düzeni kendi irademizle kurabileceğimize inanan kaç kişi var ve kimler diye görmek için”.

Beş, altı, yedi ve gerisinin teferruatına girmeyeceğim.

Hareketi bazı mihrakların kurdurduğu ithamları oldu. Bazı maksatlar için yürütülen bir projenin unsuru olduğu iddia edildi. Kudret Özersay’ın “Denktaş’ın adamı”, “Türkiye’nin adamı”, “Eroğlu’nun adamı”, “Amerika’nın adamı”, “elçiliğin adamı”, “AKP’nin adamı” olduğu iddia edildi, yazıldı, dedikodu edildi. Tüm komplo teorilerinin ortak paydası Özersay’ın “adam” olduğu idi.

Siyaseti ve siyasi partileri itibarsızlaştırmak için gizli bir ajandası olduğu ve bu operasyon marifetiyle ülkeyi başkanlık sistemine geçmeye zorlamak isteyen “dış çevreler için zemin oluşturmaya çalışan bir adam” olduğu iddia edildi.

Siyaset?
Mevcut siyasetin yozlaştığı, parti içi demokratik mekanizmaların çalışmadığı, siyasetin gündeminin halkın sorunlarından koparak sahiciliğini yitirdiğini söyledi, parti yapılarının yeni kadroların önünü tıkayan açmazlarını anlattı. Güncel örneklerle değerlendirmesinin gerçekliğini anlaşılır kıldı.

Genel seçimlerde siyasal partilerin demokratik işleyişinin erozyona uğramış olması nedeniyle ortaya çıkan aday sıralamalarının, mühür kullanılması durumunda genç ve yeni adaylara şans tanımayacağını anlatarak karma oy kullanma hakkının kullanılmasını teşvik etti. Seçim süreci boyunca partizanların komplo teorilerine maruz kaldı.

Bu eleştirilerin ardından partiler genç ve yeni yüzleri seçim kampanyalarının yıldızı yaptı. Hatta bir partinin profesyonel kampanya şirketinin yöneticisi, kampanya stratejilerini toplumun “bütün partiler aynıdır” yaygın düşüncesini değiştirme ekseninde kurguladıklarını, sloganı bu temelden hareketle belirlediklerini yazdı. Nihayetinde meclis, tarihinde en yüksek yenilenmelerden birini yaşadı. Uzun süre toplanamamakla haber olan Meclis yavaş yavaş yaptığı yasalarla haber olmaya başladı. Lakin sonuçlar, en çok komplo teoricilerini sevindirdi!

Ortak payda?
Kudret Özersay, Kıbrıslı Türkler’in ortak paydasını ifade eden Toplum Sözleşmesi’nde “Kıbrıs sorunu niye yok” diye eleştirildi. Bu eleştiriyi yapanlar, seçim bildirgelerinde “Kıbrıs sorunu” başlığına “toplumsal cinsiyet eşitliği” başlığı altındaki metnin sadece urubu kadarcık yer verdi. Gerekçelerini “artık sosyal ve ekonomik meseleler toplum için çok daha önem taşıyor” diye açıkladılar. Mesele üzüm yemekti, Özersay dövülse de olurdu!

Vesayet?
Türkiye’nin, Kıbrıs Türk tarafını devre dışı bırakarak üçüncü taraflar eliyle Rum tarafına öneri iletmeye başladıysa, bunun kabul edilebilir bir durum olmadığını, bu yöndeki haberler doğruysa, burada göz ardı edilenin Kıbrıslı Türkler’in, bizim irademiz olduğunu ve “Ne Türkiye yetkililerinin bu şekilde davranmaya, ne de Cumhurbaşkanı’nın buna sessiz kalmaya hakkı vardır” dedi. “Vesayet karşıtları”nın desteğini de görmedi kösteğini de.

İlginçtir, “Bazı potansiyel liderler ‘Acaba Türkiye beni işaret eder mi?’ diye pusuda bekliyorlar. Önce kendi sorumluluğumuzu bilmeliyiz.  Türkiye’nin bu içinde bulunduğumuz durumda sorumluluğu vardır, ama Türkiye bilmelidir ki burada aktör Kıbrıs Türkü’nün kendisi olmalı” dediğinde de “vesayet karşıtları”nın desteğini de görmedi kösteğini de.

İrade?
“Biz Kıbrıslı Türkler, Türkiye ile olan ilişkilerimizde ‘kendi kendimizi yönetmek istiyoruz’, ‘iç işlerimize müdahale edilmesini istemiyoruz’ derken, ‘kendi irademize dayalı bir gelecek istiyoruz’ derken samimiysek, çözümsüzlük halinde Kıbrıs Rum toplumunun kurumları ile kendi kurumlarımız arasında kurulacak ilişkide bazı temel prensiplerde ısrar etmemiz, bunların bizim için olmazsa olmaz olması yadırganacak bir şey değildir. Aksi durumda ‘kendi kendimizi yönetme’ talebimizin ne inandırıcılığı kalır ki?”
diye sorduğunda da “vesayet karşıtları”nın desteğini de görmedi kösteğini de.

Haysiyet?
Devletin KIBTEK’e borcunu ödemediği bir dönemde düzenlenen yemeli içmeli Cumhuriyet resepsiyonuna katılmayacağını açıkladı.

Özersay, “Devletin kurumlarına saygım var, davet için de teşekkür ederim. Ancak hükümetin, kendi borcunu “parası yok” diye ödemediği ve bunu vatandaşa ödettirerek elini vatandaşın cebine soktuğu bir dönemde içimden Cumhuriyet resepsiyonuna katılmak hiç ama hiç içimden gelmiyor. Katılmayacağım… Hükümet yetkililerinin hangi yüzle vatandaşın gözüne sokarcasına resepsiyonlarda boy gösterebiliyor olduklarının değerlendirmesini halk yapacaktır… Ülkede yaşananların normal gösterilmeye çalışılması oyununun parçası olmak istemiyorum…Bu gulle geçmeyecek, geçmemeli!” demişti.

Kudret Özersay en son da, müzakereci olarak masaya oturmayı kabul etti diye, müzakereler öldü diye ortalığı velveleye veren “çözüm taraftarlarının” desteğini de görmedi lakin karakter suikasti kalkışmalarına maruz kaldı.

Ne hoş değil mi?

Özersay’ın eşkali belli, lakin eşkalnamesi sisli puslu olanların modalitesinin vaziyeti çok eğlenceli…