Devletin ve halkın parasını alenen çalanlar, gerekçe uydurmakta ve birşey yokmuş gibi davranmakta çok usta.

Namussuzluğun birinci koşulu yüzsüzlük, yüzsüzlüğün birinci koşulu da olup biteni sindirebilecek mide…

Çalıp çırpma o kadar olağan oldu ki, çalıp çırpmayanlar enayi, çalıp çırpanlar sultan ilan edilecek neredeyse.

Daha geçen ay, ülkedeki çarpıklıkların baş sorumlusunun partizanlık olduğunu söyleyebilen iktidar ortağı bir parti başkanı, danışmanına sorgusuz sualsiz 1 Milyon Dolar verebiliyor.

Ortada ne bir ihale var, ne bir bilirkişi raporu, ne bir proje, ne bir plan… Eleştirilerin de “Parayı Türkiye verdi, kimene” diye yanıtlama aymazlığıyla karşılanıyor oluşu, işin bir diğer anormal tarafı.

Parayı Türkiye verdi diye “kestane kebap, yemesi sevap” mıdır?

Kaldı ki o 1 Milyon Dolar, Türkiye tarafından falan verilmiş değil. Verilse bile bir bakanın iki satırlık bir yazıyla şahsi danışmanına peşkeş çekilsin diye de verilmiş değil.

Bir hafta oldu, kimseden ses yok.

Ne Sayıştay Başkanlıı’ndan, ne Reklamcılar Birliği’nden çık çıktı, ne de diğer sivil toplum örgütleri ile siyasal partilerden. Herkes herşey çok normalmiş gibi yaşayıp gidiyor.

Namussuzluğun cesurca devam edebilmesinin tek sorumlusu bu duyarsızlık ve “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” felsefesi değil de nedir?

Haberi Yeni Düzen Gazetesi yazdı diye, diğer gazeteler açısından danışmana alel hesap verilen 1 Milyon Dolar’ın haber değeri kalmayıverdi birden. Yeni Düzen değil de KIBRIS yazsaydı ne olacaktı? Ya da Yeni Çizgi Gazetesi yazıverseydi bu haberi?

Haberi de haberciliği de gazeteyi de gazeteciliği de parti rozetlerinden bağımsız okuma ve yapma profesyonelliğinin yakalandığı gün, namussuzların bu kadar cesur olamayacakları bir dönemin ilk beyaz sayfası açılacak.

Bakanlar Kurulu’nun Resmi Gazete’de yayınlanmamak kaydıyla Başbakan’ın kızına birbiri ardına yaptığı onbinlerce dolarlık ödemelerin altında imzası olanların hepsi olayı normal karşılamıştı.

Bu 1 Milyon Dolar ile, o kararların altında imzası olan DP’li bakanların yüce gönüllerine su mu serpildi acaba?

Siyaset, mümkün olanı gerçekleştirme sanatıdır derler. Ama bu sanat mümkün olanı cebe atma sanatı olarak anlaşılıyor KKTC’de. Mümkün olanın ne olduğunun çapını da hem basın, hem sivil toplum, namussuzluklar karşısında sessiz kalarak oldukça genişletiyor.

Haydi beyler, namussuzluğa devam: Halkın ve Türkiye’nin parası kestane kebap, yemesi sevap!

Hem belki AB’ye de gireriz de artık “Kestane kebap, AB’nin parasını yemek sevap” diye yollara bile dökülür kutlamalar yaparsınız.