Ne halimiz varsa görelim. Ne olacaksa olsun. Bizim derdimiz başka. Eğri oturup doğru konuşma cesaretimizi toplayıp itiraf edelim artık. Kimsenin kimseyi kandırmasına gerek yok.

Siyaseti amaç edinen siyasal partiler ve siyasetçilerle gidebileceğimiz yer, geldiğimiz yer olabilir ancak.

Barış söyleminden siyasal rant elde edenler ve etmek için çaba harcayanlarla, ulufe dağıtarak hükümet etmeyi, devlet kaynaklarından rant elde etmeyi ilke belleyenlerin gelip gelecekleri, bizi getirecekleri yer burası: Her ikisinin de ötesi yok.

Siyaseti bir araç olarak gören yeni bir anlayış gelişip ortaya çıkmadıkça, siyaseti amaç olarak gören siyaset tarzının hegemonyası sürdükçe, kim ne derse desin hiçbirşey değişmez. Koltukta oturanların değişmesi, çoğunluğun değişmesi hiçbirşey değiştirmez.

Yeni bir siyasal söylemin hegemonyasını kurma çalışmalarındaki tüm taktikler, karşıtının taklidinden öteye geçemiyorsa, ortada yeni bir siyaset anlayışı da yok demek maalesef. Dışlayan, benden olmayan kötüdür diyen, dinlemeyen ve sindirmeyi ana stateji olarak benimseyenlerden yeni birşey beklemenin ne yeri ne de zamanı.

Kendinden menkul bir en büyük benim kabulü, kimseyi en büyük yapmaz. En azından tarih bunu söylüyor. Kendinden menkul bir en küçük onlar, iflas eden onlar söylemi de kimseyi yok etmez. Tarih bunu da söylüyor.

Büyük amaçlar ve büyük hedefler için despot ve gaddar anlayışlarla bencil çıkarla peşinde koşmayı meşrulaştırmak teknik olarak mümkün görünüyor. Maliyetine katlanmak kaydıyla. Nedir bu maliyet? Dışlamaktır, önemsizleştirmektir, küçük görmektir, yok farzetmektir. Gaddarlaşmaktır. Büyük kurtuluş için demokrasiden bir süre vazgeçilebilir, diyorsanız; ötekiler önemli değil diyorsanız; gündelik sorunları büyük günün ertesine ertelemeye çalışıyorsanız, eleştirdiklerinizden ne farkınız kalır? Tarih, en azından hür dünyanın tarihi, hür dünyanın muhalif tarihi bunu acı bir ders olarak deneyimlemedi mi?

Hele medya da elinizin altındaysa, keyfinize diyecek yoktur. Kendiniz çalar kendiniz oynarsınız. Taa ki gerçeklerle yüzleşeceğiniz acı güne kadar.

O acı gün sakın Aralık seçimleri olmasın. Yoksa ne halimiz varsa o gün göreceğiz, sonsuza kadar.