Muhalefet, seçimi merkeze alan yeni stratejilere endeksli. Lahey’de bile bile yaşanan hayal kırıklığı, yine BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Lahey açıklamasının işaret ettiği noktaya endekslenilerek aşılmaya çalışılıyor.

‘Annan Planı, Kıbrıs’ın kuzeyinde politik bir irade değişikliği olmadan masada durmaya devam edecek, ancak BM yeni bir girişim başlatmayacak’ kararı, Annan Planı temelinde bir çözüm için, öncelikle Kıbrıs’ın kuzeyindeki meclis aritmetiğinin çözüm ve AB vizyonuna sahip temsilcilerin ağırlık kazanacağı bir yapıya kavuşturulmasını işaret ediyor. Yani ilk seçimde, muhalefetin meclis çoğunluğunu sağlamasını.

Bu işaret, erken seçim talebini gündeme getirdi; ardınan tüm hesapların Aralık ayındaki olağan genel seçimlere dönmesini.

Tüm siyasal partilerde seçim hesapları yapılıyor. Bu Memleket Bizim Platformu ve Ortak Vizyon Eylem Komitesi’nin seçimlerdeki tutumuyla ilgili ciddi tartışmalar sürüyor.

Bu tartışmalarda, birkaç eğilim ağırlık kazanmış durumda:

Bunlardan ilki, seçimlere TKP ve CTP dışındaki sol muhalefet partilerinin girmemesi.

İkinci eğilim, TKP ve CTP’nin seçime, ortak biz vizyon ve söylemle kendi listeleriyle girmesi.

Üçüncüsü, sivil toplum örgütlerinin kadrolarının, kendilerini yakın hissettiği TKP veya CTP’den aday olması.

Dördüncüsü ise, seçim sürecinde muhalefetin içiyle değil, statükoyla mücadele etmesi. Propaganda sürecinde, ortak vizyon ve söylemin ana eksen olarak kabul edilmesi.

Bu dört nokta, bugünkü durumda ağırlık kazandığı ifade edilen eğilimler. Tartışmalar devam ediyor ve diğer alternatifler de konuşuluyor. Sonuçta toplumsal muhalefetin seçim sürecinde parti çıkarları peşine takılan siyasal partilerin dar çıkar hesapları yüzünden dağılması riskini ortadan kaldıracak yeni bir arayış söz konusu.

Tüm bu tartışmalarda, gözden kaçmaması gereken birkaç nokta olduğu da ortada.

Şekilsel, suni işbirliği ve güçbirliği arayışına girmek ne TKP’ye ne de CTP’ye -çok daha önemlisi- ne de toplumsal muhalefete yarar sağlar. Tüm denemelerin hüsranla sonuçlandığı ve hüsranla sonuçlanmasının maalesef kaçınılmaz olduğunu bile bile, gündemi “sol yine başaramadı”, “bunlar daha kendi kendileriyle uzlaşamıyor” eleştirilerine malzeme yaratacak boşuna bir çabayla enerji ve zaman kaybetmeye gerek yok.

Muhalefet partilerinin, kapılarını toplumsal muhalefetin milletvekili adaylarına ardına kadar açmaları, sivil toplum örgütü temsilcilerinin ve çözüm-AB vizyonuna sahip simaların kendi listelerinden aday olmalarına yönelik açık davet yapmalarının gerekliliği, tartışılan bir diğer nokta. Ancak bu nokta, toplumsal muhalefetin etkin sürekliliği için son derece kritik.

Toplumsal muhalefetin varsayılan gücünü tekeline alacak taktik adımlar atma hesaplarına zaman ayırmaya, enerji harcamaya da gerek yok.

Aniden ortaya çıkıp toplumsal muhalefetin tek adresi olarak bir partiyi işaret edecek manevralara girişmek, toplumsal muhalefet potansiyelini zayıflatmaya yarar sadece. Zaten Bu Memleket Bizim Platformu içinde bu yönde yaşanan rahatsızlık artık açık açık ifade de ediliyor.

Toplumsal muhalefeti, “şimdiden bağlamak” amacıyla atılması olası adımlar, toplumsal muhalefetin siyasal parti aidiyeti temmelli olmayan güç kaynağı ile doğal olarak ters düşer. Çünkü toplumsal muhalefet, mevcudiyetini hiçbir siyasal partiye borçlu olmadığı gibi, hiçbir siyasal partiye de kendini borçlu hissettiğini kimse söylemedi. Durumdan vazife çıkarmaya gerek var mı?

Ne yapmamalı sorusunun yanıtı basit: En önce, bencil olmamalı.