Siyasete ve siyasetçiye güvenin aşındığı, toplumun siyasetin ülke sorunlarına çözüm üretebileceğine güvensizliğin tavan yaptığı, siyasetin tıkandığı bir dönemde olduğumuz konusunda mutabakat yaygın.

Siyasal partilerin toplumsal hayata açılımlar üretmekteki tıkanmışlığının, toplumsal sorunlara çözüm üretmedeki yöntem ve yaklaşımlarının kendi içlerinde dahi sıkıntılı hallere gebe olduğu bariz.

“Siyasetçilerin hakiki manada siyasetle iştigal etmeyip” tahayyül yetilerini yitirdikleri uzunca bir süredir tartışılan, yazılıp çizilen ana gündem maddelerinden birini oluşturuyor.

“Siyasetin düşünce, politika, proje ve çözüm üretemez bir hal” aldığının tarifini yaparken kullanılabilecek onca söz arasından en oturanı, tıkanıklık.

Siyasetteki kirlenmenin uzlaşılan ender konulardan biri olduğu üzerine örnekler gani. Siyasetin kilitlendiği de ender uzlaşılardan bir diğeri. Üzerinde uzlaşılan ender bir mesele, özetle, mevcut siyasal parti ve aktörlerin tıkanıp kısırlaşarak kilitlenmiş olduğu…

Toplumun polarize olduğu, ortak bir vizyon ve kimlik geliştirilemediği de altı çizilmesi gereken ender uzlaşılardan bir diğeri.

Temel uzlaşıları alt alta yazıp bakmaya cesaret edersek, tümünün ortak özelliği olumsuz kavramlara tekabüliyetleri:

Kirlenme, tıkanma, kilitlenme, güvensizlik, kısırlık. İki yanlış bir doğru etmediği gibi beş olumsuz da bir olumlu etmiyor haliyle. Ancak mutabakatın varlığı, en azından bir imkâna tekabül etme ihtimalini içerir.

İmkân ve ihtimal
Toplum ve siyasetin mevcut haline bakıp durumu, “dibe vurduk”“bittik”“kaybettik”, “sonuna geldik”, “yok oluyoruz”“kilitlendik” diye okumak bir seçenek.

 

Bu seçenek, mevcut siyasetçiler ve siyaset tarafından “iktidar değişimini tetikleyici bir katalizör” olarak bonkör bir şekilde, yaygın olarak dillendirilip kullanıldı. Bu okuma ve dillendirme biçiminde, alışkanlık ve geleneklerin gücün hatırda tutarak, fikri failin “nicel birikimin nitel patlaması şematizmi” olduğunu söylemek haliyle yanlış olmayabilir.

İktidardaki ve muhalefetteki siyasal partilerin birbirleriyle mukayeseli bir diyaloğa girmelerinden daha doğal bir şey ender bulunabilir olmakla birlikte, eleştirel mesafenin tedavülden kaldırılarak toptan güzelleme ve toptan kötüleme arasına sıkışılmasının, diyaloğun sahiciliğini yitirmesine neden olması hasebiyle, bu doğal gibi görünen “diyaloğun” mülahaza niteliğinden arınıp lalettayin bir sayıklamaya indirgenmiş olduğu gayet aşikâr.

Sayıklamanın fikri açılım ve üretkenlik potansiyeli epey kıt olduğundan, eleştirel mesafenin devre dışı bırakıldığı, özeleştirinin günah mertebesine yüceltildiği monologlarla haliyle düşünsel, eylemsel ve politik açılım üretilmesinin imkânsızlığı, uzunca bir süredir siyaset yapma biçiminin temel karakteristiğini belirlemeye devam ediyor.

Memlekette hakim siyaset yapma biçiminin, siyaset-yurttaş ilişkisini anlamlandırma çerçevesi, sivil toplum ve yurttaşın toplumsal alanda söz söylemesini idrak çerçevesi, yurttaş eleştirelliğinin dönüştürücü gücünü anlamayı da imkân ve ihtimaller dışına itti.

Toplumun bugünü ve yarınına dair söz söyleme hakkını, siyasal partilerin yetkili organları ile önde gelenlerinin tekelinde görmek, büyük bir zihni tıkanıklık olmanın ötesinde bir hâldir. Hele hele paradigmaları itibarıyla katılımcılık temel ilkeleri arasında önemli bir yer tutanlar açısından, bu hâl vahamet mertebesindedir.

Sözü olan yurttaşları “elini taşın altına koymayanlar”“hariçten gazel okuyanlar”“duman altı cafelerde entel muhabbeti çevirenler”“beyaz Kıbrıslı Türkler”, “tutunamayanlar”, “seçilmiş siviller”  ve meşrebim itibarıyla tırnak dışında ifade etme yetisine haiz olmadığım bilumum tabirlerle etiketlemek, “siyasi parti olun öyle konuşun” diyerek sivil alanı siyasetçinin arenasına indirgemeyi, siyasetten yurttaşı dışlama haleti ruhiyesinin teferruatlı  tarifine hacet olmasa gerek.

Dönüşüm imkânı
Hal böyleyken, siyaset ve siyasetçiye dair geniş bir toplumsal mutabakatı hareket noktası alan, temeline yurttaşın toplumsal sorumluluk bilinci koyan, müşterek bir zeminden geleceğe matuf demokratik, katılımcı bir tahayyüle sahip bir metin, en önce mevcut siyasetçiler  ve mevcut siyasal partiler için bir imkândır.

 

Yurttaşın, mevcut siyaset yapma biçimi ve mevcut siyasetçilere güvensizliğini açıkça ifade ederek,

güvensizlik saiklerini alenen sıralayıp yeni bir siyaset biçimi için işe önce kendinden başlamayı taahhüt etmesi, mevcut siyasal partilere siyaset yaptıkları zeminin kendilerine sunduğu bir dönüşüm imkânıdır. Elbette siyasal partilerin zemini, gerçekten siyaset aracıyla çözüm, proje, icraat ve düşünsel açılım üretmeye çalıştıkları zeminse eğer…
Toparlanıyoruz Hareketi’nin Toplum Sözleşmesi’nin, mevcut siyasal partiler için bir imkân olduğunu  söylerken şaka yapmıyorum.

“Gelen seçime kadar ne kadar hata az hata yapar, geçmişteki hatalarımızla ne kadar yüzleşirsek, ilk seçimde seçmenin yüzüne bakabilecek yüzümüz olur” diyen siyasi partiler için elbette…

Gerçi bu aralar düşünmekten ve çalışmaktan değil, kendi iç meselelerine gömülmekten başını kaşımaya vakti olmama vaziyeti yaygın.

Toplum için, gelecek için, ortak paydada kesişen ortak çıkarlar için adım atmak için henüz çok erken…

Önce bir bıyıklı dinazor PP’lerini hal yoluna koysunlar, sıra sizin benim gibi sıradan yurttaşlara, hayatlarına, umutlarına, heyecanlarına, mutluluklarına, dertlerine, tasalarına, heveslerine, hallerine de gelecek. Yonca mevsimine az kaldı…