Sabah erken uyanamadım.
Oysa ki gece de geç yatmamıştım. Birkaç gündür dizlerim ve bacaklarımda hafif bir tutulma hissi var. Kronik diş meseleleri nedeniyle kullandığım yeni antibiyotik paketinin bitmesine 2 gün kaldı. Malumunuz, “paket bitine kadar 12 saatte bir” kuralı var, yoksa işe yaramaz. İkisi arasında bir ilişki olabilir, şüphelerim bu yönde.
Bir gün önce de Tombalacık Halimem adlı türkünün, ki kimileri Kiraz Aldım Dikmeden adıyla da bilir, farklı 12 sesten farklı 12 yorumunu defaten dinlemiştim. Ama bu protesto eylemimin bacaklarımdaki tutulma hissiyle bir ilgisi olabileceğini sanmıyorum.
Güzel bir güne başlamak istedim. Önemli bir gündü Kıbrıs sorunu açısından. TC Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Başbakan Özkan Yorgancıoğlu, Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş, Dışişleri Bakanı Özdil Nami, ana muhalefet partisi UBP’nin Başkanı Hüseyin Özgürgün ve tüm diğer kabine üyeleri buluşacak, görüşecek ve ortak bir basın açıklaması yapılacaktı.
“Kıbrıs sorununun geldiği bu kritik eşikte” elbette böyle bir gün kıymetli ve güzel bir gün olacaktı. 60 yılı aşkındır devam eden müzakere süreci benden 18 yaş büyük gibi duruyor.
Cumhurbaşkanlığındaki ortak basın toplantısı için yapılan yeni panonun fotoğraflarını sosyal medyada görmüştüm birkaç gün önce. Çok beğendim. Kırmızı bir fon üzerine çalışılmış germe bir eser. Logo detaylarını çok ustalıklı bir şekilde kısmen kullanmışlar dış çerçeveye yakın alanlarda. Acayip sosyetik bir etki yaratıyordu. Etkisi altında kaldım ve böyle bir eserin önünde, onlarca kamera ve fotoğraf makinesi huzurunda yapılacak kritik açıklamalar hayallerimi süsledi gün boyunca.
Önce dedim ki, büyük ihtimal Türkiye, Kıbrıs’taki asker sayısını ön koşulsuz ve kademeli bir şekilde azaltacağını açıklar. Bir sonraki adımda Maraş’ın mal sahiplerinin kullanımına açılacağını, ilgilileri başvurularını Mağusa Belediye Başkanlığı’na yapmaya davet eder. Bu iki düşünce tansiyonumu yükseltti, bir miktar da şeker nüksetti. Kafamı dağıtmalı, akşam saatlerinde yapılacak ortak açıklamaya kadar heyecanımı bastırmalıydım.
Erhürman’ın sorusu
Saçma sapan şeylerle ilgilenmek, böyle durumlarda ilaç etkisi yapar. Derken Tufan Erhürman’ın paylaşımı imdadıma yetişti. Milletvekili de olan hocam şöyle bir soru sordu sosyal medyada: Kıbrıs Türk Siyasetinde “Bunca Saçmalık Ne Ara Meşrulaştı?”
Soruyu çok beğendim. Hemen kütüphanemin büyük kapılarını açtırıp merkezi ısıtma sistemini de devreye aldırdım. Ortam ısısı makul bir düzeye geldikten makul bir süre sonra saçmalık üzerine araştırmalarıma başladım.
Saçmalıkla ilgili muhtelif kaynaklardan derlediğim bilgiler şöyle:
Saçma, akla göre olmayan, herhangi bir akıl dizgesi ile tanımlanamama durumudur. Saçmalık, genelde anlamakta zorluk çekilen kavram ve durumların anlatılmaya çalışılmasıyla ortaya çıkan karmaşadır. Saçmalık görecelidir, kişiden kişiye değişkenlik gösterir. Saçmalığın tanımlanmasında anlam kapasitesi, kanıtlanabilirlik ve insanın kabullenme erdemi önemlidir. Varoluşçu Felsefe içinde Absürdizm olarak yer alır. Absürdizm, herhangi bir yaratıcı olmadığından insanlığın evrende bir anlam bulmasına yönelik uğraşlarının boşa bir çaba olduğunu ve eninde sonunda bu anlam uğraşının başarısız olacağını söyleyen felsefi düşünce akımıdır.
Kökeni 19’uncu yüzyıla dayanan Absürdizm, II. Dünya Savaşı sırasında işgal edilen Fransa’da absürdist (saçma, uyumsuz) görüşler yaygınlık kazanmıştır.
Absürdizm’e göre insanlar tarih boyunca yaşamlarında bir anlam bulmaya çalışmışlardır. Fakat bu dünyayla ilgili akla uygun bir cevap bulmak mümkün olmayacağından bu arayış kaçınılmaz olarak faydasız olacaktır. Sonunda ise insanları iki yoldan birine seçmeye itecektir: “Hayatın anlamsız olduğu sonucu” ya da “Tanrı’ya inanmak, bir dine yapışmak” . Fakat yukardaki argüman tekrar uygulanabilir: “Tanrı’nın amacı nedir?” Kiekergaad, Tanrı’nın bilinebilir mantıklı bir amacının olmadığına inanır, absürdü Tanrı’da da bulur.
Samuel Beckett’in “Godot’u Beklerken” oyunu, Absürdizmin iyi bir tiyatro örneğidir. Eylemsizliklerine yenilmiş insanların, Godot adında ne olduğunu bilinmeyen bir kimseyi veya “şeyi” beklemelerini konu alan absürt tiyatronun en önemli eserlerinden birisidir.
Ortak açıklama
Araştırmalarımı yeni bitirmiştim ki ortak açıklama vakti geldi, canlı canlı izledim ve izlerken dinledim de eş zamanlı olarak.
Satır başlarını siz kıymetli okuyucularımla yazılı olarak paylaşmak arzusundayım:
- Eroğlu’nun kendi ifadesine göre, tam teşekküllü görüşmelerin başlaması için uzun süredir çaba gösteriyor.
- Yine kendi ifadesine göre Anastasiadis , ortak açıklama oyunuyla zamana oynuyor.
- Kendi ifadelerinde yer alıyor ki, el ve gönül birliği ile Anavatan ile uzun bir süredir ilişki içindeyiz.
- Davutoğlu’nun kendi ifadelerine göre ise kendileri, “ yavruvatanına tekrar gelmekten” büyük bir mutluluk duyuyor.
- Kendi ifadelerinde yer aldığı şekliyle, tüm siyasilerle ortak aklı temsil eden bir sofrada bulunmaktan memnuniyet duydular.
- Davutoğlu’nun ifadelerine göre, devlet sürekliliği ve geleneği çerçevesinde davranan Eroğlu ezberleri bozdu.
- KKTC halkı izolasyonlar altında inlemektedir.
- Davutoğlu’nun ifadeleri arasında, ne yaptıklarıyla ilgili şu kelimeler açıklayıcı olabilir: “Gelinen tabloyu tezekkür ve tefekkür ettik”.
- Dışişleri Bakanı Davutoğlu, tüm siyasilerin ortak aklının Eroğlu’nun gösterdiği liderliğin bir yansıması olduğunu da ifade buyurdular.
Tufan Erhürman’ın sorusuna cevap ararken ortak basın toplantısında yapılan ortak açıklamaları not almaya daldım. Ama Absürdizmin Fransa’da hangi dönemde tavan yaptığı aklımda mıh gibi çakılı! Bir de ortak basın toplantısının özü meselesi var.
Öz fonda çalmakta olan türkünün nakaratında gizli:
“Yandan Halimem yandan / Severim seni candan / Eğer istemiyorsan boşan gel kocandan”.
Değil mi ki, “Türkiye bir yol ayrımına geldi. Müzakere süreci belli bir süre içinde sonuçlanmazsa boşanma gerçekleşmeli”?
Godot gelmezse Halimem ne yapsın?