Politikacıların kararlarını kişiliklerinden bağımsız ele almak doğru olur mu? Politikacıların kişilik ve karakterleri, yaşam öyküleri söz ve eylemlerinde belli düzeyde etkilidir, en az politikacı olmayan insanların durumlarında olduğu gibi.
Hayatında hep başarılı olduğunu çekinmeden söyleyen, hatta ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite eğitiminde hep birinci olduğunu gizlemeyen Sibel Siber, kaybetmeyi sineye çeker, hazmeder ve kabullenir mi?
CTP’nin iki önde gelen ismi, geçici Başbakanlığı döneminde Sibel Siber’i ziyaret ederek “cumhurbaşkanlığı adaylığını düşünmeye başlayın, biz gereğini yapacağız” diyerek, çok önemli bir dönemece sürüklediler.
CTP Parti Meclisi’nin Mehmet Ali Talat’ı tercih etmesiyle, Sibel Siber hayatında ilk kez “kaybeden” konumuna düştü.
Siber ya kaybetmeyi sineye çekip “siyasette olur böyle şeyler” diyecek, ya da cumhurbaşkanlığına bağımsız aday olduğunu açıklayacak.
Siber’in bu iki seçenekten hangisine yöneleceğini anlayabilmek için meseleye iletişimin “kararların öncesi evresi”ni nasıl hazırladığı açısından yaklaşmak açıklayıcı olur.
Ayar çalışmaları
Politikada ağırlıklı bir kararın kamuoyuna duyurulmasından önce, kamuoyunun hazırlanması amacıyla kontrollü iletişim süreçleri çalıştırılır.
Sibel Siber’in geçici başbakanlığı dönemi kısa olmakla birlikte siyasete güven duyulması için yürütülen iletişim taktikleri, meclis başkanı olması ile farklı bir boyut kazandı. Siyasete ve siyasetçiye güven duyulması ana hedefinden, “halkın devletine güven duyması” ana hedefine odaklı bir iletişim çalışması yürütüldü.
Mesele tek başına bir iletişim çalışması değildi elbette. Projenin esası, Kıbrıslıtürk sol siyasetine, politik esaslı bir ayar yapılması çalışmalarıdır.
Bu “politik ayar” projesinin Sibel Siber ile ilgili bir eylem planı hazırlandı. Kod adı “Uyuyan Güzel” olan bu eylem planının ayrıntılarını şimdilik es geçelim.
Ana sorumuza dönelim: Siber, cumhurbaşkanlığına bağımsız aday olur mu?
Siber, “cumhurbaşkanlığı adaylığını düşünmeye başlayın, biz gereğini yapacağız” ziyaretinden sonra yakın çevresiyle meseleyi istişare etmeye başladığında kendisinin dahi beklemediği olumlu tepkiler aldı. Hatta uzunca bir süre “yeni bir siyasal oluşum” konusunda zihin jimnastiği yapıldı. Bu egzersizler devam ederken ortaya bir çekirdek kadro kendiliğinden çıktı. Nitelik ve derinliğinden bağımsız, ortaya bir güç merkezi belirdi. Şimdi CTP’de kendilerine “şirket” adını veren ekibin meseleyle ilişkisine bakalım.
İlçe Başkanı’nın “şirket” tanımı
“Şirket”ten ilk kez söz ettiğim “Sibel Siber neden kaybetti?” başlıklı yazımın ardından CTP Lefkoşa İlçe Başkanı Mutlu Azgın, Facebook hesabından yazımın linki ile birlikte paylaştığı, epey bir yorum aldıktan sonra bilmediğim bir nedenle sildiği yorumunda bana “sevgilerini” iletti. Azgın’ın sildiği paylaşımı aynen (küfürlü ve hatalı yazımlar kendilerine aittir) şöyle:
“Bu yazıyı kimin yazdığı değil, kimin yazdırdığı önemli. Bu yazının konusu Cumhurbaşkanlığı seçimi değildir. Aynı şekilde, “yan anlam” olarak aktarılmaya çalışılan Sayın Talat’a destek de değildir. Bu yazının konusu, “tasfiye” diye diye “Mart kedisi misali” hem “pornografik seven” hem de bağıran bir kesmin CTP Kurulları’nın vermiş olduğu demokratik kararı benimsemeyen/hazmetmeyen “A hisse senedi sahibi Şirket” hissedarlarıdır. Bu yazı, mevcut MYK’yı hedef almakta, ve sözü edilen “A hisse senedi sahipleri” farklı dönemlerde farklı biçimlerle mağduru oynayarak, CTP’nin en üst karar organı olan Kurultay ve Kongre kararlarını “tanımayan”, bu kararlar sonucu ortaya çıkan iradeyi daha birinci günden değersizleştirmeye ve etkinsizleştirmeye çalışan “hazımsızlar” ve “biz olmazsak batsın bu parti” taraftarlarıdır. Şirket dediği nedir biliyor musunuz? Şirket, sözünü ettiğim ” A hisse senedi sahipleri”nin aynen Mart Kedisi misali “tasfiye” bağrışmalarında olduğu gibi, bizzat kendi yaptıklarının “yansıtılması”dır. Şirket olduğunu iddia eden şahısların iddiasına göre CTP organlarıyla değil “bir grup” tarafından yönetilmektedir. Halbuki, parti yetkili kurullarının iradesine saygı duymayan, ve parti içi seçim sonrası her beğenmediği sonucu “değersizleştirmek” için birinci günden sabotaj harekatı başlatan ve CTP’nin dedikodu/kavga üreten, iktidar çatışmalarından siyaset üretemez hale getiren, ve son kertede partiyi küçültmek ve toplumsallığını ortadan kaldırmak için teşkilat yemini eden bizzat kendileridir. Bunlar Mart Kedisi’dir. Hem si..er hem bağırırlar. Bu hareketleriyle topluma ve partiye verdikleri zarar, bilinçli sabotaj, toplumdan koparıp içe kapanma, küçülme ve ortodokslaşma yoluyla “var olma” stratejilerini “ideolojik kavga” çeşnisiyle araçsallaştıran bu Mart Kedileri, Sayın Talat’ın da Sayın Siber’in de adını anmaları partiye de bu değerli iki şahsiyete de zarar verir. Tüm üye ve delegelerin bu Mart Kedisi Çetesi’ne karşı uyanık, mücadeleye hazır, politik ikbal ve istikbal düşünmeksizin risk alarak mücadele etmemiz gerekmektedir. Zira, Mart Kedisi tanımını rastgele kullanmadık. Parti içinde gerçek amaçlarını gizleyerek hala daha güçlü pozisyonlarını korumaktadırlar, ayrıca, bir şirket varsa A hisse senedi sahipleri, onlardan başkaları değildir. Şu an, genel seçim ve yerel seçimde yaptıkları yetmezmiş gibi, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de karıştırmak için harekete geçmiş bulunuyorlar. Sayın Talat’a öyle aşıktırlar ki öyle aşık, hani dün doğsak inanacağız. Sayın Talat’ı bu gruba karşı korumak yine bizim görevimiz olmalıdır. Ve bu süreci sağlıklı ve olgun bir tartışma ortamında devam etmesi ve karar alınması için hepimize büyük görevler düşmektedir. Ali Bizden’e gelince, KÖGEF’in binbir parçaya bölündüğünün dahi farkında değil. Akıl hocasının ve aktarıcısının/analizcisinin kim olduğunu tahmin etmekle birlikte, CTP tahlili açısından tartışmaya dahi değer bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Sayın Mehmet Hasgüler’in analiz düzeyinde olduğunu söylemek hata olmayacaktır. “Ben sadece aktarıcıyım” diyorsa, zeka ve bilgi kapasitesini bildiğimden “hellim ekmek yeylim bir birimizi yemeylim” cevabını vermenin uygun düşeceğini söylemekte beis görmüyorum. Yeme bizi Biz’den! Sevgiler.”
Bence de birbirimizi yemeyelim.
Meselenin aslı şudur:
CTP’deki “şirket” mensupları hem parti hem de hükümet uygulamalarıyla kararları üzerinde ağırlıklı etkiye sahiptir. Başbakanlık’ta düzenli haftalık toplantıları hem parti içinde, hem de başbakanlık bürokrasisinde ciddi rahatsızlık yaratmasına karşın devam ediyor.
“Şirket” gölgede kaldı
Ekseriyeti genç ve yeni olmasına karşın, şirket başkanının örgüt tecrübesi sayesinde, Siber’in cumhurbaşkanlığı adaylığını düşünmeye başlamasının ardından yakın çevresiyle meseleyi istişare etmeye başlamasının doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan istekli kadroyla hiç doğrudan temas edilmedi.
Böylelikle Siber’in cumhurbaşkanlığı adaylığı talebinin CTP’de karşılık bulması için ciddi bir “tehdit/güç” icat edildi: Aday gösterilmemesi halinde istifa eder siyasallaşırsa, parti büyük zarar görür! Temel argüman bu oldu. Çünkü Siber’e parti tarafından geçici başbakanlığı döneminin ilk gününden itibaren, siyasete duyulan güvenin yeniden tesis edilmesi için bir misyon biçilmişti. Bununla da kalınmayıp 28 Temmuz erken genel seçimlerinde, “1PartiVar” sloganıyla “CTP’nin diğer partiler gibi olmadığı” ana teması ekseninde propaganda yürütülmüştü. Maksatlar “siyasetin kaybettiği güven ve itibarı yeniden tesis etmek” noktasında kesişiyordu. Bir diğer ifadeyle Sibel Siber’in geçici başbakanlık dönemi, CTP’nin seçim propagandasının tamamlayıcı bir parçası olarak işledi.
Siber kritik bir kararın eşiğinde: Cumhurbaşkanlığı adaylığını düşünmeye başlaması sürecinde fikirlerini, değerlendirmelerini sorduğu, beklentisinin çok çok üzerinde destek aldığı çevreler için hayal kırıklığı yaratacak ve “Talat’ı destekliyorum” diyecek, ya da yolunu bağımsız aday olarak yürüyecek.
Şirket yenildi, ama Sibel Siber henüz son hamlesini yapmadı.