Kırklı yaşlardan sonra miyop geriliyor, azalıyor diye 3.75’ten 2.5’e gerileyen ela gözlerime yeni çerçeve de armağan ettim, hala meselelere politikacıların baktığı gibi bakamıyorum, iyi mi?

TDP’nin 300 Spartalı film afişi tadındaki propaganda reklamını tatlı tatlı okuduktan, yazdıktan ve partiden çıt çıkmadıktan sonra atarlanıp UBP ile DP-UG’nin kullandığı “oyunu boz” ve “oyunu istemiyoruz” sloganlarına eğilmeye karar verdim. İki parti de bir “oyun”dan söz ediyorsa bu önemsiz bir husus değildi, PARTY TIME meseleyi es geçemezdi.

Malumunuz PARTY TIME Radyo Havadis’in papyonlu tek programı. Hatta tüm radyolarımızdaki tek papyonlu program.  Dolayısıyla bu oyun meselesini etraflıca ele almak, derinlemesine analiz etmek basın meslek ilkelerine duyduğumuz derin bağlılığın doğal bir sonucuydu.

Hangi oyun bozulmalıydı, hangi oyun değişmeliydi?

Konuyu önce “oyun” sıkıntısı olan partilerin iki adayıyla istişare etmek kararı verdik.

ESAS OYUN SAKLAMBAÇ
DP-UG Mağusa Milletvekili adayı Anıl Kaya ile temas ettik. Anıl Kaya’ya neden aday olduğunu da sorduk. DP-UG’nin hangi oyundan sıkıldığını sual eyledik. Sağolsun canlı yayında anlattı. Kaya, eskide kalan, eskiyen yaklaşımların değişmesi gerektiğini, oyunun yenilenmeyi gerçek kılmak olduğunu anlattılar.

DP-UG’nin ilanlarında satranç tahtasında devrik bir turuncu bir yeşil satranç taşının olması önemliydi. “UBP gider CTP gelir” düzeninin bir “oyun” olduğunu anlatan reklamın dili mühimdi. Oyun, kötü bir şeydi ve DP-UG sıkılmış, değişmesini istiyordu bu oyunun.

Benim için mühim olan Anıl Kaya’nın çocukken oynadığı oyunlar merak konusu idi. Sordum elbet.

Anıl Kaya çocukken oynadığı birçok oyun arasında en çok saklambacı sevdiğini sıklıkla oynadığını anlattı. Aynı yılların çocukları olduğumuzu dedi. Ki ben 1972 doğumluyum Anıl Kaya da herhalde 70’li yılların evladı ve çocukluğumuz aynı dönemlerdedir öyle dediğine göre.

Düşünüyorum, bizim en çok oynadığımız oyun neydi diye… Neyse uzun hikâye, yazarız kısmetse bir vesile ile.

DEVLETİ ÇÖKERTME OYUNU
UBP de “oyunu bozmak”tan söz ediyordu. UBP Milletvekili Adayı Oğuz Ceyda’ya sorduk: Hangi oyunu bozmalı seçmen diye.

Ceyda Annan Planı referandumunda hayır dediğini ve hala hayır demekte olduğunu söyleyerek başladı nedense. O anlattıkça idrak edebildim: Mesele değişmemişti. Ceyda’ya göre KKTC’nin çökertilmesi oyunu ile karşı karşıyaydık. CTP’nin üniter Kıbrıs’tan yana bir oyun oynadığını iddia ediyordu. Olacak şey değildi ama CTP’nin öyle bir projesi olmadığını ifade ederek bir nevî CTP savunuculuğu yapmak durumuna kadar düştüm.

UBP’nin “oyun”dan ne anladığını Oğuz Ceyda anlatmış oldu.

Her iki politikacının “oyun” kavramına yaklaşımı tatminkâr değildi. Yeteri kadar yaratıcı, yeteri kadar sahici, yeteri kadar zengin değildi.

HAPİSANE YÜKSEK LİSANSLI TİYATROCU
Tiyatro sanatçısı İzel Seylani ile temasa geçtik. Konservatuar sonrası İngiltere’de hapishanelerde tiyatronun bir rehabilitasyon aracı olarak kullanımı ile yüksek lisans yapmış. Merkezi Cezaevi’ndeki tutuklu ve hükümlülerle 2 ayrı oyun deneyimi var. Anlattılar, sözleştik bilahare daha teferruatlı görüşeceğiz konuyu.

İki oyun sahnelemişler. Biri Barış Zamanı diğeri Mezar Taşı Yazısı. Not edelim, “sanat yoluyla dokunmak, yaratmak, üretmek, paylaşmak” oyun demekti. Politikacılar her iki oyunun ortaya çıkmasını yokuşa sürdükten sonra perde açılıp ışıkların yanacağı gün kravatlarını takıp, döpiyeslerini giyerek makam araçlarıyla cezaevine üşüşmüşler. Komik elbet…

GÖNENDERE SAHNEYE!
Ardından yine bir tiyatro sanatçısını, Hatice Tezcan’ı rahatsız ederek Gönendere’de ne işi olduğunu sorduk. 3 ay boyunca Gönenderelilerle görüşüp dinlemişler, oturup bir tiyatro oyununa dönüştürmüşler, çalışmışlar, şimdi de 70 Gönendereli ile sahneleyecekler ülke genelinde. Buyur buradan yak!

“Oyun hayatla başa çıkabilmenin yoludur, kendi kuralları vardır” dedi Tezcan. Politikacıların oyun dedikleri ile hayattaki oyunun farkını sordum. Sormaz olaydım! Neymiş efendim oyun kelimesini kullanarak oyuncuları küçük düşürüyorlarmış, hatta kepaze ediyorlarmış! Bak sen… Gül gibi politikacılarımızı, her biri birbirinden değerli, misal Ejder Aslanbaba gibi politik değerleri PARTY TIME’da cüret göstererek yerden yere vurmasına sessiz kalamazdım: Hatice Tezcan sizi esefle kınıyorum, enfes bir şekilde protesto ediyorum diye çıkıştım. Kahkahayla karşıladı enteresan bir şekilde bu tepkimi! Haklıydı…

PİRİLİ İŞİ CİDDİYE BİNİYOR
Bir Lefkoşa beyefendisi Mahmut İslamoğulu ile son günlerin en kibar konuşmasını yapmanın, kelimeleri itinayla seçmenin tadı ‘priceless’ idi benim için. Kıbrıslıtürk çocuk oyunlarını kitap yapmıştı yıllar önce. 43 özgün yerel çocuk oyunu saptamıştı. Oyunun ne kadar değerli ve önemli bir sosyalleşme, kimlik, kişilik kazanma aracı olduğunu anlattı İslamoğlu. Sordum politikacıların oyun kavramına olumsuz yaklaşımını. Eyvah ki ne eyvah! Bu oyunu doğru oynamadıkları için memleketi kepaze ettiklerini, politikayı doğru dürüst bir oyun gibi oynasalar memleketin halinin bu kadar rezil olmayacağını söyledi. Rıza Şen de bir oyun dekor uygulamacısı olarak aynı fikirdeydi.

Ben ne daha diyeyim?

Partizan gözlüklerle bakamıyor, oyunu ciddiye alıp önemsiyorsam kabahat bende mi? Çıkarsınlar o güzlükleri de oyuna sanatçı bakışını öğrenme ihtimalini bir lütuf saysınlar bence…